Bursa’nın 14. ay eyleminde platformlar buluştu

Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde başörtüsüne özgürlük eylemleri yürüten Türkiye Adalet ve Özgürlükler Platformu temsilcileri, 10. İstişare Toplantısını gerçekleştirmek üzere Bursa’da buluştu. Bursa Mazlum-der öncülüğünde yürütülen 14. ay özgürlük eylemine destek veren Platformlar adına eylem öncesinde birer selamlama konusu yapıldı.

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu adına Medine Küçük, Konya İnanç Özgürlükleri Platformu adına Musa Kazım Yılmaz, İstanbul adına Rüştü Hacıoğlu, Ankara İnanç Özgürlükleri Platformu adına Aysel Yılmaz, TOKAD adına İlyas Çetin, Antalya Özgür-der Temsilciliği adına Gültekin Sincar, Özgür Açılım Platformu adına Mehmet Ali Başaran, Bursa Başörtüsü Öğrenci Komisyonu adına Aslı Karadağ konuşma yaparken, eylemde Van Hak ve Özgürlükler Platformu ile Sakarya Adalet Girişimi mensupları da hazır bulundular.

Eylemde ayrıca Beytullah Emrah Önce, Sakarya Adalet Girişimi tarafından hazırlanan “Türkiye’de ve Dünyada Başörtüsü Raporu 2009-2010” adlı çalışmanın kamuoyu duyurusunu yaparak, raporla ilgili bilgilendirme yaptı.

14. ay basın açıklamasını ise Mazlum-der Şube Başkanı Av. Şakir Çalışkan okudu.

Basın açıklaması metni:

Değerli basın mensupları, değerli katılımcılar

Bugün burada Bursa Başörtüsüne özgürlük eylemlerinin 14.ay basın açıklaması için toplanmış bulunuyoruz. Aramızda ülkenin dört bir yanından gelen başörtüsü platformu üyeleri var, Bursa’da 10. İstişare toplantısı için bir aradayız. Periyodik basın açıklamalarının ilki 25 Nisan 20005 tarihinde Mazlumder İzmit Şubesi tarafından İzmit İnsan Hakları Parkı Özgürlük meydanında yapıldı ve buradaki eylemler her hafta cumartesi gün olmak üzere halen devam ediyor. Buradan Sakarya, Akyazı, Ankara, Van, Konya, Antalya, Kütahya, Afyon ve Bursa illerine yayılan başörtüsüne özgürlük direnişleri her gün daha da büyüyerek devam ediyor. Bu övünülecek bir durum mudur, ülkemiz adına bir başarımı dır?

Bırakın jakoben devletin seçkinci yasakçılarını, bu yasak, mağdurları açısından dahi güzel bir tablo mudur? Yasağa karşı her hafta ya da her ay aynı periyotla, aynı dik duruşunu ve kametini bozmayan bu güzel topluluk hariç diğer sessiz yığınlar neredeler? Yoksa onlara özgürlük İbrahim’in koçu misali gökten mi inecek? İsmail’in teslimiyeti olmadan göklere boş boş bakmanın bir anlamı var mı? Hangi nimet çabasız elde edilmiştir ki özgürlük gibi dünyanın en pahalı nimeti bedava verilsin? Nerde çabamız?

Her zaman devlete, hükümete, muhalefete, kısacası yasakçı vesayetçi sisteme çatarak başladığımız başörtüsüne özgürlük açıklamasına bu defa yasağın mağdur ve mağdureleri olan bizlerden başladık. Öyle yaptık zira şeytan taşlamak ya da günah keçilerini çölde ölüme yollamak hiçbir derde deva değildir. Sembolik olarak Şeytan taşlamak Şeytanı öldürmek için değil unutmamak içindir. Oysa biz taşa ve duvara kendimizi öyle kaptırdık, hak mücadelesinin içini öylesine boşalttık ki işin özünü yitirdik. Yıllarca kapılarından kovulduğumuz üniversiteler neredeyse başörtülü öğrenciler için özel davetiye bastıracak, ancak heyhat bu defa da başörtülü öğrenciler naza çekiyor. Ne oluyoruz Allak aşkına, niye Özü yürekten çekerek Besmeleyi girmiyoruz içeri? Maalesef manzara tam bir öğretilmiş çaresizlik manzarası.

Öğretilmiş ve içselleştirilerek benimsenmiş bir çaresizlik… Yazık çok yazık, yıllardır sönen hayatlar, acılar ve gözyaşlarından oluşan pınarlarla varılıp dayanılan yer burası olmamalıydı. 28 Şubat’ın yakıcı soğuğuna şerefle direnen kardeşlerin bizlere devrettiği bayrağı daha yükseklere çıkarmayı kendimize aziz bir görev bilmeli, özgürlük bayrağını bir milim dahi aşağı düşürmemeliyiz.

İçimizden bize benzeyenleri seçmekle sorumluluktan kurtulacağımızı sanıyorsak yanılıyoruz. İşte görüldüğü üzere sekizinci yılını geride bırakan Türkiye’nin en güçlü iktidarlarından biri olan Ak Parti iktidarı bile sorunu çözemedi/çözmedi. Hatta çözmek şöyle dursun zaman zaman Mehmet Ali Şahin gibi en yetkili ağızlardan başörtüsü meselesinin ülkenin % 1,5 unu ilgilendirdiğini, yani önemsiz olduğunu söyleyerek başörtülülerin üzüntülerine üzüntü, kahırlarına kahır kattılar. Cumhurbaşkanı, başbakan ve bazı bakan eşlerinin başörtülü olmaları ve protokole de çoğu kez olduğu gibi katılma cesareti göstermeleri elbette önemli, ama yeterli mi? Halkın hepsi onlar kadar şanslı olmayacağına göre elde olan siyasi gücü üç beş üst düzey devlet adamı eşine başörtüsü serbestliği sağlamaya israf etmeyip, sorunu daha yapısal yasal düzenlemelerle çözmek gerekmez mi?

Yıllarca üniversite öğrencilerine sabır tavsiye eden hükümet üniversitelerde yasağın kendi doğal şartlarında yumuşamasıyla, bu defa aynı sabrı kamu çalışanlarına, ilk ve orta öğretim öğrencilerine yapmaktadır ne yazık ki?

Üniversitelerde yasak olmazmış ama ilk ve ortaöğretimde de başörtüsü talep etmek doğru değilmiş, devletin okulu ve işinde başörtüsü talep etmek adeta arının kovanına çomak sokmakmış. Bu hareket bazılarını acayip tahrik eder, durup dururken sürüye kurt vurdururmuşuz. İyi de neden? Neden ortaöğretim ve hatta öyle inananlar için ilköğretimde de başörtüsü olmasın? Hele hele koca koca hanımlar neden başörtüleriyle çalışamasın? Çalışırsa ne olur, hangi işi aksar devletin? Ne olur öylece okursa öğrenciler, alfabeyi mi öğrenemez, dört işlemi yapamaz mı? Özgürlüklerin önünü açma vaadiyle iki defa iktidar olup üçüncü iktidarına doğru yürüyen bir parti, tabanının en çok muzdarip olduğu bu yasağı neden kaldırmaz ve neden çözüm için sürekli bir sonraki seçimi adres gösterir?

Hazır yeri gelmişken soralım; bu seçim Ak Parti, CHP, MHP ya da BDP başörtülü aday gösterecek mi? Yasal hiçbir engel olmamasına rağmen milletin seçilmiş vekili Merve Kavakçı’nın meclisten başörtüsü sebebiyle kovulmasından ve yetinilmeyip o hınçla vatandaşlıktan da çıkarılarak adeta aforoz edilip Amerika’ya sürgün edilmesinden bu yana adeta yazılı olmayan bir çeşit tabu gibi başörtülü vekilin meclise taşınamaması bu ülkede siyasileri hiç rahatsız etmiyor mu? Birçok mağdura hakkını ve itibarını iade eden hükümet başörtüsüne de iade-i itibar yapmalı değil mi? Bu seçim bütün partilerden, ancak özellikle dezavantajlı kesimlere pozitif ayrımcılığı anayasa kuralı haline getiren Ak Parti’den, başörtülü aday göstermesini bekliyoruz. Ayrıca tüm özgürlük yanlısı halkımızı başörtülü bağımsız adayları desteklemeye çağırıyoruz.

Bir çağrımız da Mısır halkına yıllarca zulmeden diktatör Hüsnü Mübarek’e “halkın sesine kulak ver” diyen sayın başbakana; siz halkınızı yeterince duyduğunuzdan emin misiniz? Yıllardan beri meydanlarda özgürlük arayan başörtülüleri duyuyor musunuz? Geçen gün valilere ettiğiniz nasihatler anlaşılan yerini bulmamış olacak ki Samsun’da Kübra bebek açlıktan öldü. Bu vebalde hepimizin payı var elbet ancak sorumluluk makamının en başında olan kişi olarak vebalin en büyüğü de size düşmez mi?

Tunus’la başlayıp Mısır’da devam eden halk devrimleri bir defa daha göstermiştir ki zulüm payidar olmaz, zulümle abad olunmaz. Mazlumdan yana zalime karşı olmayı ilke edinmiş biz özgürlük direnişçileri tüm mazlum halkların zalimlere karşı gösterdikleri onurlu direniş destekliyoruz ve sonuna kadar yanlarındayız.

“ Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir” Şuara 227

MAZLUMDER BURSA ŞUBESİ


Bir cevap yazın