Ne oluyor da Şam-ı Şerif’te dökülen kana sessiz kalınıyor?

Suriye’de özellikle ordunun muhasara ettiği Deraa, Humus, Lazkiye ve Banyas gibi şehirlerinde durum vahim bir almış vaziyette. Gösteriler kanlı bir şekilde bastırılmaya devam ederken bugüne kadar öldürülen insan sayısının 200’e ulaştığı iddia ediliyor.

Libya’da alelacele hareket ederek saldırı düzenleyen küresel güçlerden ise henüz Suriye’ye dönük en ufak bir eleştiri gündeme gelmedi.

Suriye’de üniversite öğrencilerinin protestolara katılmaması için ciddi bir baskı var. Hatta Şam Üniversitesi’nde bir genç muhaberat tarafından öldürüldü ve üniversitelere kadar sıçrayan gösterileri düzenleyenlere göz dağı verildi. Üniversite hocaları ise ders yerine ülkeye bağlılığı anlatıyorlar.

Arap halkları ve Suriyeli muhaliflerin, TRT et-Türkiye’ye de resmi Suriye televizyonu gibi yayın yaptığı için büyük tepki duyduğu belirtiliyor Timetürk muhabiri. Habere göre “Televizyon programcılarının yaptıkları yayınlar ve Suriyeli yetkililerin televizyona çıkarılması Arap sokaklarını çok kızdırmış durumda. Libya’ya yönelik Türkiye’nin politikasından sonra bu yaşananlar Arap halklarının Türkiye’ye olan sevgisini her geçen gün azaltıyor.”

Peki, ne oluyor da İstanbul Şam-ı Şerif’te dökülen kana sessiz kalıyor?

Gösterilere, halk ayaklanmalarına ve katliamlara karşı Suriye’nin ciddi bir şekilde gündeme alınmamasına Akif Emre de köşe yazısında dikkat çekerek şunları yazdı:

“Suriye, sınırın diğer tarafı… En uzun ortak çizgiyi paylaştığımız ülke… Ya da bizi ayıran en uzun sınırla sınırlandırıldığımız topraklar…

Peki, ne oluyor da İstanbul Şam-ı Şerif’te dökülen kana sessiz kalıyor?

Yoksa Tahrir’deki kalabalığa akarcasına ses verenler Başbakanın çıkışından mı cesaret almıştı?

Suriye’de hükümet bir oyun mu kuruyor? Olabilir. Bu hükümetin işi…

Ya siz; bağımsız, sivil, gönüllü inisiyatif sahipleri, Suriye’de olup bitenlere karşı İstanbul’a her zaman için farklı bir anlam yükleyen Suriyelilerin acısına nasıl ortak olmazsınız?

Siyasi ilişkiler, maslahat neyi kurgularsa kurgulasın vicdanın sesi buna ayarlanmamalıdır. Vicdanın sesi, hakkı tutma erdemi her türlü pazarlığın üstündedir. Siyasi mülahazaların ipoteğine giren vicdan yaralıdır, kararmıştır.

Kaldı ki Suriye’de dökülen kana karşı çıkmak, bastırılan, işkence gören halkın yanında yer aldığımızı göstermek eğer olumlu yönde bir kurgu varsa onu güçlendirecek; politik bir pazarlıkla oyalanmak isteniyorsa oyunu bozacaktır.

Baas Partisinin sözcülüğüne soyunmuş isimleri kanal kanal gezdirerek sömürüye, baskıya karşı çıkılmaz; hele vicdanın sesi hiç bastırılamaz.

Hem dikta rejiminin akıttığı kana son verdirmek hem de baskıya isyan eden alınları öpmek için her imkanı kullanarak “ses ver”meli İstanbul, yani tüm Türkiye.”

PLATFORM HABER


Bir cevap yazın