18. ay: Meselelere menfaat değil adalet eksenli yaklaşılmalı

Mazlumder Bursa Şubesinin her ayın ilk Cumartesi günü Saat 14.00 te içinde bulunduğumuz Şehreküstü Meydanında düzenlemiş olduğu Adalet ve Özgürlükler Eylemimizin 18.sine hepiniz hoş geldiniz.

Başörtüsü yasağına karşı başlatılan eylemler gündemine Türkiye’de ve dünyada yaşanan başka başka zulümleri de alarak yoluna devam ediyor. Dünyada bir rekora koştuğu muhakkak bu eylemler geçen ay itibarıyla Kocaeli’nde 7.yılına girdi.

Direnişçiler adına bir şeref levhası olan bu rekor ülkemiz ve yöneticileri adına yasakçılığın ve zulmün tescili anlamına gelmektedir. Yeryüzünde zulüm sürdükçe o zulme direnmeye ve “içinizden daima doğruları söyleyen bir topluluk bulunsun” ayetinin bir gereği olarak her ne şart altında olursa olsun daima doğruları söylemek üzere meydanlara çıkmaya devam edeceğiz.

Gelinen noktada mevzuatta hiçbir iyileştirme yapılmamasına rağmen YÖK başkanının değişmesinden itibaren üniversitelerde yasak gevşemiş, gerilemiş, ilk fırsatta tekrar hortlamak üzere bir miktar sinmiştir. Ancak bu gerilemeye rağmen bazı üniversitelerde yasak hala sürmekte ve yasağın tamamen veya kısmen uygulandığı üniversiteler uzunca bir liste tutmaktadır.

Kendisi de bir başörtüsü mağduru olan Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan kendi çevresinden edinebildiği bilgiler ışığında bir liste hazırlayarak hafta içinde köşesinde yayınlamıştır, İşte okurlarından gelen bilgilere dayanarak Hilal Kaplan’ın ortaya çıkardığı yasak çetelesi:

“Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi. Yasağın bazı fakülte veya bölümlerde uygulandığı okullarsa, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi ve geçenlerde “Yasak kalktı” haberine malzeme olarak başörtülü öğrencileriyle fotoğraf çektiren dekanın da olduğu Ege Üniversitesi.”

Üniversitelerde bu şekilde varlığını sürdüren başörtüsü yasağı maalesef ilk ve ortaöğretim için yetkililerle henüz konuşulabilme aşamasına bile gelmemiştir. Aynı şekilde kamu ve kamuyu örnek alan özel sektör henüz çalışma hayatında başörtüsü yasağı dayatmasından vazgeçmeyi düşünmemektedir. Seçimlerden sonra hazırlanacağı söylenen ve sağcısı solcusu, iktidarı muhalefetiyle her parti tarafından vaat edilen yeni ve sivil anayasada soruna nasıl bir çözüm bulunacağı somut olarak otaya konmamaktadır.

Başörtülü aday göstermeyerek sorunu göstermeme ve öteleme gayretinde olan iktidara karşı ana muhalefet lideri de çözüm olarak sadece kendi adını adres göstermekte, ülkenin diğer sorunlarıyla birlikte bu sorunun da “Kemal” adından alınan ilhamla çözüleceğine inanmamızı beklemektedir.

Başörtüsünü ve başörtülüleri toptan yok sayma ve inkâr etme politikalarından buralara kadar gelinmesi bile CHP adına büyük ilerlemedir. En azından başörtüsü yasağı bir sorun olarak görülmekte ve çözülmesi gerektiği kabul edilmektedir. Mazlumder olarak başörtüsü yasağının öğrenim ve çalışma hayatı ayrımı yapılmadan, hizmet alan, veren ayrımlarına girmeden hayatın tüm alanlarından sökülüp atılması için hem seçim arifesinde verilen sözlerin takipçisi olacağız, hem de seçimden sonra hazırlanacak yeni anayasa çalışmalarına katkı vererek başörtüsü yasağına kaynaklık eden anayasa maddelerinin yeni anayasada yer almasının önüne geçmeye çalışacağız.

Benzer şekilde ülkemizin en yakıcı sorunlarından olan Kürt sorununa yataklık eden ve büyümesini hızlandıran anayasa maddelerinin ayıklanması için de çaba sarf edeceğiz. Çünkü insanlık âleminin yüzyıllardır birbiriyle mücadele ederek ve birbirinin kanını dökerek edindiği acı tecrübeler bize vatandaşlık tanımının ırk üzerinden değil toplumsal sözleşme olması gereken anayasalar üzerinden yapılması gerektiğini öğretmiştir.

Yine aynı acı tecrübeler sonucu anlaşılmıştır ki dil, insanların en fıtri ihtiyacıdır, anadilin önüne konan her engel barış ve huzura tehdit olarak geri dönmektedir. Her vatandaş devletin resmi diline nasıl saygı gösteriyor ve göstermesi gerekiyorsa devlet de vatandaşın ana diline saygı göstermeli, kullanımın önündeki başta anayasal ve yasal olmak üzere bütün engelleri kaldırmalıdır.

Değerli katılımcılar,

Ülkemizde bunlar olurken hemen yanı başımızda zulme karşı direnişe geçen Arap kardeşlerimiz bir bahar ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.

Halkları yıllarca ağır zulümleri altında inim inim inleten diktatörler direnmekte, yönetimi bırakmamakta, bunun sonucu olarak da her gün yüzlerce insan ölmekte, yaralanmakta, evsiz barksız ve en önemlisi de ailesiz kalmaktadır. Bilindiği üzere en son Cuma günü Suriye’nin Hama kentinde Beşar Esed rejimi 150 kişiyi öldürmüştür.

Tunus ve Mısır’da başlayıp tüm Ortadoğu’ye dalga dalga yayılan zulme karşı halk direnişleri karşısında Türkiye Hükümeti de maalesef çok iyi bir sınav vermemiştir.

Tunus ve Mısır gibi ülkelerde zaten gidici olan diktatörlere karşı halkın yanında olunmuş ancak ulusal çıkarlar gerekçe gösterilerek Libya ve Suriye’de ise direnen halkın yanında yer alınamamıştır. Her gün yüzlerce insanı öldüren bir rejimin oyuncağı olmaktan öte bir anlamı olmayan Beşar Esed’e hala “anayasanı değiştir” şeklinde akıl verilmesini anlamak mümkün değildir.

Bizim gerek fert ve gerekse hükümet olarak ülke ve dünya meselelerine yaklaşımımız menfaat eksenli değil adalet eksenli olmalıdır. İyi düşünüldüğünde kısa vadeli çıkarlarımızdansa uzun vadeli adaletin daha hayırlı olduğu ortaya çıkacaktır. Onun için denmiştir ki devletin temeli adalettir, tersinden de devletin temelini sarsan şey ise adaletten sapmadır, zulümdür.

Kahrolsun zalimler ve yaşasın adalet.

4.6.2011

Mazlumder Bursa Şubesi Adına

Başkan Av.Şakir ÇALIŞKAN

Bir cevap yazın