Cemaat ve AK Parti

Bir süredir konuşuluyordu zaten. Varlığının emareleri, dost meclislerindeki, telefon sohbetlerindeki, meslektaş ortamlarındaki fısıltılarla kulaktan kulağa aktarılıyordu ve sonu hayr olmayan her haber gibi, ortalığa dökülmesi için uzun zaman beklemek gerekmedi.

AK Parti ve cemaat arasında baş gösterdiği ya da baş göstermesine ramak kaldığı düşünülen çatlak/ayrışma ihtimalinden sözediyorum.

Öyle bir çatlak ihtimali ki bu; varlığı tescillendiği takdirde ortak enerjiyi boşa akıtabilecek, birlikten doğan gücün ve ivmenin köküne kibrit suyu dökebilecek, Türkiye’nin yüzyılda bir yakaladığı demokratikleşme macerasını akamete belki, ama inkitaya kesinkes uğratabilecek etkilerinin ortaya çıkması, an meselesi olabilir.

Bir süredir gazete sütunlarında, tv ekranlarında tartışılmaya başlanan bu savın tamamen mesnetsiz iddialardan kaynakladığını düşünmüyorum bendeniz… Dışarıdan bakan ortalama bir izleyici için bile manzara o kadar net ki…

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin geçtiğimiz Mayıs ayında Kastamonu mitingi sonrasında Başbakan Erdoğan’ın konvoyuna yapılan saldırıyı kınayarak bir geçmiş olsun mesajı yayınlarken; Başbakan’ı günlerce evine bağlayan, geçirdiği ciddi operasyon sonrası Pensilvanya’dan tek bir cümle çıkmaması, durumu anlamak için elimize yeter miktarda done veriyor. Şike yasası konusundaki tartışmaları sözkonusu etmiyorum bile..

Ayrışma var gibi gözüküyor evet, ancak bendeniz bu ayrışmanın nedenleriyle ilgili değilim. Meselenin bu noktaya varışı, iki güç arasındaki iktidar savaşı deyip geçemeyeceğimiz ölçüde, sofistike ve ulvi amaçlardan neşet ediyor da olabilir.

Nitekim, bu ayrışmada, siyaseti belirleme hakkını ve erkini elinde tutmak isteyen hükümetin memleketin geleceğiyle ilgili halis niyetinden şüphe duymadığım gibi; dış politika stratejisi başta olmak üzere bazı noktalarda hükümetin icraatlarını eleştiriyor gibi gözüken cemaatin de kendini değil, memleketi amaçlayan niyetinden şüphe duyuyor değilim. Ama birin içindeki unsurların hedeflerinin ayrışması, kendini amaçlamaya varabilir…

Yani, demokratikleştik, demokratikleşiyoruz diye sevinirken üstünden geçtiğiniz köprünün, tam ortasına gelmişken çökmesi ihtimali var. Biraz zayıflık, azıcık zafiyet, bir parça takatsizlik bekleyen, nehrin kenarına sotelenmiş az biraz şaşırmışlık gözleyenler var…

Ayrıca şu bir realitedir: Ortak toplumsal amaçlarla yola revan olanların amaçlarının kendilerine yönelmesi bencilliğe düştüklerinin resmidir ve bencillik çürümenin birinci evresidir. Gurur, kibir, kıskançlık ardı sıra gelir. Ondan sonrası artık ayrıştığınla birlikte kendini imha etme sürecidir. Ama dünya çapında bir cemaat ol, ama yüzde 50 oy almış kudretli bir siyasi parti, bu böyledir.

Çok pardon, böyle gördüm ve böyle söyledim.

ÖZLEM ALBAYRAK

Yazının tamamı için Yeni Şafak

 

 

Bir cevap yazın