Ankara 306. hafta: Kesintisiz eğitime hayır!
Geçtiğimiz günlerde YÖK tarafından üniversiteye giriş sınavlarında uygulanan katsayı uygulamasının kaldırıldığı açıklandı. Böylece 28 Şubat’ın zulümlerinden birisi daha yürürlükten kalkmış oldu. Sınavda aynı sorular sorulmasına rağmen, az doğru cevaba; katsayı, okul başarı puanı gibi bahanelerle çok puan verilmesi, çok doğru cevaba da aynı bahanelerle daha az puan verilmesi kepazeliği de tarihe karışmış oldu.Sadece İmam Hatip Lisesi mezunları da üniversiteye girecek diyerek eski yanlış uygulamayı savunanların bulunmasını ise kınıyoruz.
28 Şubat’ın bir diğer zulmü olan “İlköğretimde kesintisiz sekiz yıl” uygulaması ise halen devam etmektedir. 25 Şubat’ta sadece İmam Hatip Liseleri’nin orta kısmını kapatarak üniversiteye girişlerini engellemek için icat edilen ve İmam Hatipler ile birlikte meslek okullarını da mahkum eden bu uygulamayla, öğrenciler zorla düz liselere yönlendirilmiştir. Böylece elinde hiçbir mesleği olmayan, üniversiteye girmek için yıllarca dershanelerde emek, zaman ve para harcayan milyonlarca gencin hayatları karartılmıştır. Oysa gelişmiş ülkelerde öğrenciler daha ilkokuldan itibaren yetenek ve isteklerine göre meslek eğitimine yöneltilmektedir. Böylece üniversiteler önündeki yığılma önlenerek gençlere hayatlarını kazanabilecekleri meslekler zamanında kazandırılmış olmaktadır. Bu sayede emek, zaman ve para israfı önlendiği gibi kalifiye eleman sıkıntısı çekilmeden sanayinin iş gücü ihtiyacı karşılanmaktadır. Türkiye’de ise üniversiteye girememiş milyonlarca genç işsiz atıl vaziyette dururken, sanayiciler ve iş verenler meslek sahibi eleman bulamamaktadır. Sadece İmam Hatip Lisesi düşmanlığı yüzünden bu kadar gence ve memlekete bu zararları verenlerin ne zaman yargılanarak hesap vereceklerini ve 28 Şubat ürünü “kesintisiz sekiz yıl” zulmünün ne zaman sona ereceğini merakla bekliyoruz.
Geçtiğimiz haftalarda Dersim Olayları sebebiyle Başbakan Erdoğan özür dilemişti. İzmir’de karakolda dayak yiyen kadın görüntüleri üzerine İzmir Valisi de özür diledi. Bunun üzerine Bakan Fatma Şahin “Devlet özür dilemesini öğrendi” demiş. Oysa yurdumuzda özür dilenmesi gereken öyle olaylar yaşanmıştır ki! Hangisini sayalım?
İskilip’li Atıf Hoca şapka kanunu çıkmadan iki yıl önce yazdığı Firenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitabı yüzünden idam edilmiştir. İdamdan sonra İstiklal Mahkemesi Hakimi Kılıç Ali, Merhumun cesedine şapka giydirerek içindeki kini böyle dışarı vurmuştur.
Erzincan’ın Muşakkak Köyü’nden İbrahim Efendi İstiklal Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkum edilir. İnfaz için İbrahim Efendi yakalanmak üzere köye gidildiğinde İbrahim Efendi’nin bir gün önce öldüğü öğrenilir. Ancak yine de kabir açılır taze ceset darağacında idam edilir.
Bir gurup esrarkeş Menemen’de camideki Kelime-i Tevhid bayrağını açarak “Şeriat isteriz” diye mümayiş yapar. Karakol komutanı Kubilay ve askerleri mermisiz olarak olay yerine gelirler. Esrarkeşler Kubilay’ın başını keserler. Olay bastırıldığında Derviş Mehmet götürülürken “hani bizi serbest bırakacaktınız, para verecektiniz?” diye feryat eder. Yurdun dört bir yanında toplanan mazlum, ilim ehli 28 alim Menemen’deki düzmece bu olay bahanesiyle idam edilir. Hatta İzmir’e gelemeyecek kadar hasta ve yaşlı olan Erbil’li Esat Efendi Bursa’daki otelde zehirlenerek öldürülür.
Bunun gibi nice dramların yaşanmasına sebep olan İstiklal Mahkemeleri’nde 55 000 kişi yargılanmış, 1350 kişi derhal idam edilmiştir. İşin ilginç yanı bu mahkemelerde kanuna göre yargılama yapılmaz, mahkeme kararları kanun yerine geçerdi. Avukatı, temyizi, kanunu olmayan bu mahkeme kararlarından meşhur bir örnek: “Sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine…” İstiklal Mahkemeleri zabıtlarının bir an önce açıklanarak, devletin gerçek mazlumlardan özür dilemesini bekliyoruz.
Bütün insanların can, mal, akıl, nesil ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünya özlemiyle, katılımlarınız için hepinize teşekkür ederiz. Haftaya aynı yer ve saatte buluşmak ümidiyle…
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına
İsmail AYDAR
VAHDET VAKFI