Şanlı tarihimiz ve hakikat

Fransa Meclisi’nden geçen “tanınmış soykırımları inkâr” edenlere para ve hapis cezası öngören yasa üzerine Türkiye oldukça savunmacı bir tavır sergiledi. Fransa’nın düşünce özgürlüğü kriterlerini sorgulamaktan Cezayir’deki zulüm politikasına, Sarkozy’nin babasının marifetlerinden Kanunî’nin tarihi mektubuna kadar edilmeyen kelâm kalmadı.

Sadece “Anadolu coğrafyasında 1915’te ne olmuştu?” sorusuna cevap verilmedi ki bu soru, mevzunun başlangıç noktası olarak hâlâ cevaplanmayı bekliyor.

Geçtiğimiz sene, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü kutlamalarında konuşan Başbakan Erdoğan şöyle demişti:

“Bu ülkenin tarihi parlamentolarca çarpıtılamayacak kadar temizdir, azizdir, şanlıdır, güneş gibi parlak bir hakikattir.”

Ve aynı Başbakan Erdoğan, bu sözlerinden 1,5 yıl sonra Dersim Katliamı’nı anıp, devlet adına özür dileyecekti… Çünkü Dersim, bu ülkenin tarihine ait kara sayfalardan birisiydi.

Hakikat “temiz, aziz, şanlı veya güneş gibi parlak” değildi.

1915 zulmüne dair bir tarafta “Ermeni tezleri” diğer tarafta “resmî tez” olabilir. Ancak bir de hakikatin kendisi var.

1914 Osmanlı nüfus sayımına göre 1.219.323 olan Ermenilerin nüfusu bugün sadece 60.000.

Çok dinli toplum yapısıyla övündüğümüz Osmanlı’nın yerinde nüfusunun %99’unun Müslüman olduğu söylenen bir ulus-devlet var.

Bu rakamlar ve toplumsal gerçeklik arasındaki uçurumu nasıl okursanız okuyun, ortada başarıya ulaşmış bir yok etme projesi olduğu açıktır.

Üstelik zamanın Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül de 2008 yılı 10 Kasım’ında bu projeden övünçle bahsedip, hakikati bütün yalınlığıyla ikrar etmemiş miydi zaten?

“Bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?”

Evet, “devam etmediler”. Bugün yoklar. O yüzden bugün üzerimize düşen onların yokluğuyla övünmek değil, onların yokluğunun sebepleri üzerine düşünmektir…

Ancak hakikat er geç ortaya çıkacak…

HİLAL KAPLAN

YAZININ TAMAMI İÇİN YENİ ŞAFAK

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın