Kürdistan İslam Konferansı İzlenimleri

Geçtiğimiz hafta sonu (8-9 Eylül) Diyarbekir’de Kürdistan İslam Konferansı düzenlendi. Konferansın sadece adının bile “yurdun batı kesiminde” bazı homurdanmalara sebep olacağı öngörülüyordu. İçeriği ve düzenleyenler kim olursa olsun bir “akit kafası” tetikte bekliyor olacaktı, nitekim öyle de oldu… Çok takip edemediğim için hakkında “ismiyle müsemma olduğu” hüsn-ü zannını taşıdığım Özgün Duruş, konferansın sadece ismi ve çağrıcılarından hareketle “PKK’nin İslam Konferansları” isimli derinlikten ve “yazı nezaketi”nden yoksun bir makaleyi sürmanşetine taşıdı…

Konferansın çağrıcılarının Osman Baydemir, Abdullah Demirbaş, Altan Tan ve Demir Çelik olması “AKP ve Türk İslamı’na karşı önerilen BDP ve Kürt İslam’ı mı?” gibi eleştiriler de vardı, ama görmeden bir değerlendirme yapmak doğru olmazdı…

Bilebildiğim kadarıyla Kürdistan’da faaliyet gösteren cemaatlerden bir ikisi dışında hepsi davet edilmişti. Konferansta ilk dikkat çeken ayrıntı Mela ve Seydalar protokolün ön sıralarında otururken, şehrin idarecilerinin ya ayakta duruyor (A.Demirbaş) yahut arka sıralarda oturuyor (O.Baydemir) olmaları idi. Kürdistan’da protokol devlet kurallarına göre işlemiyordu anlaşılan…

Oturum başlıkları; “İslam’da Haklar-Özgürlükler ve Toplumsal Barışın Yeri”, “İslam’da Ümmetçilik ve Kavmiyetçilik”, “İslam’da Siyaset, Devlet ve iktidar”, “İslamî Açıdan Kürt Meselesi ve Çözümü” olarak planlanmıştı… Oturum başlıkları açıklanıp konu üzerinde söz söylemek isteyenlerin isimleri alınıyor, süre paylaşılıyordu. Konuşma kürsüsü Londra’daki Hyde Park içinde bulunan Serbest Kürsü’yü andırıyor, kürsü dokunulmazlığı olabildiğince uygulanıyordu.

Konuşmacılardan oturumun başlığını takmayıp meseleyi dağıtanlar olduğu gibi mevzu üzerinde ufuk açıcı konuşmalar da vardı. Örneğin Mela Silêmanê Torî, namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerin İslam’a girmek için gerekli şartlar (odanın kapısı) olduğunu, İslam’ın (odanın) kendisinin ise hak, hukuk ve adalet olduğunu vurguladı. Başka bir Mela, Peygamberin namaz ve oruç gibi ibadetlerden daha acil bir şeyi haber verdiğini, onun da “sulh” olduğunu aktardı… Bir başka katılımcı bugün hilafet makamı olmadığından “ümmetin bölünmesi” gibi bir durumun söz konusu olmadığını ifade ederek idarecilerde aranacak üç meziyetin “adalet, hak ve takva” olduğunu ifade ederken, Şeyh Said’in ailesinden Diyaeddin Fırat, Şeyh’in kıyamının “hurucu ‘alessultan” (hak ve adaletten ayrılan idareciye karşı ayaklanma) olduğunu anlattı.

İki gün boyunca Kürt meselesinin çözümünde reçete olabilecek ayet ve hadisler aktarıldı, tefsirleri konuşuldu. Konferansın ikinci gününde, sabah yetişemediğim oturumda Êzidî bir kadın, “Müslümanlar müslümanlığı kendileri yaşasınlar, başkalarına karşı kullanmasınlar.” demiş, haklı… İslam insanın İslam’dan hareketle kendi yaşamını tanzim etmesini emreder. Müslüman olmayan bir topluluğu, yaşayışını İslam’ın hükümlerine göre şekillendirmesi için zorlamak İslamî değil nefsîdir ve bunun İslam adına yapılagelmiş olması da üzücüdür…

Gerek kürsüde gerekse Divan’a yazılı olarak iletilen öneriler bir liste haline getirilip oylamaya sunulduktan sonra sonuç bildirgesine dahil edildi. Altan Tan, Esra Aydın, Osman Baydemir, Rauf Çiçek, Sabiha Ünlü ve Yavuz Delal’ın kaleme aldığı sonuç bildirgesinden birkaç madde aktaralım. Buna göre Konferans;

“Kürt meselesi başta olmak üzere dini ve toplumsal sorunların çözümü için alim, aydın ve kanaat önderlerinden oluşan bir “barış komisyonu” kurulması kararına varılmıştır. Bu komisyon aciliyet arzetmesi nedeniyle devlet, hükümet ve PKK başta olmak üzere tüm tarafların nezdinde girişimlerde bulunması ve Kürt sorununa müzakere yöntemi ile çözümünü esas alacak çalışmaları başlatmayı hedeflemektedir.”

“İslam ümmetini oluşturan hiçbir kavmin bir diğer kavim üzerinde üstünlük kurma hakkının olmadığına, Ortadoğu’da yaşayan tüm kavimlerin sahip oldukları etnik, dilsel ve kültürel haklara Kürt halkının da sahip olması gerektiğine inanmaktadır.”

“Özellikle Kürdistan coğrafyasında çatışmaların yaratmış olduğu yoksulluk ve yoksun bırakılmışlıktan kaynaklanan toplumsal yaşamı zehirleyen maneviyattan uzaklaştıran uyuşturucu ve madde bağımlılığı, fuhuş, kumar, tefecilik ve her türlü israfa karşı toplumsal bilinçlendirme çabalarını yükselterek sürdürecektir.”

“Hiç bir iktidar ve otoritenin, dini, kendi iktidarını sürdürme aracı haline dönüştürmemesi için tüm dini kurumların özerkliğini savunur ve dini kurumların özerkleşmesi için çalışma yürütme kararlılığındadır.”

“Ortak bir karar ile Kürdistan coğrafyasında yaşayan tüm farklı etnik kimliklerin, dillerin ve inançların birbirleri ile münasebetlerde barış, karşılıklı tanıma ve saygı temelinde bir yaklaşım içerisinde bulunmalarını istemektedir.”

“Kürdistan’da İslam konferansının daimi bir kurum haline dönüştürme ve olabilecek en kısa zamanda tüm Kürdistan parçalarındaki ulemaların katılacağı geniş katılımlı ikinci bir konferans düzenleme kararı almıştır. Konferans divanı bu çalışmalarını oluşturacağı 21 kişilik bir girişim grubu eliyle gerçekleştirecektir.”

Not: sonuç metninin tamamını Kürtçe ve Türkçe olarak www.beroj.com adresinden okuyabilirsiniz.

Konferans, bir ilk olması hasebiyle bazı usul ve teknik yanlışlar/eksikliklerin olması anlaşılabilir bir durumdur, yeter ki niyet halisane olsun. Görebildiğim eksikliklerden birkaçı; çağrıcı yelpazesinin renkli olmayışı, kadın davetli ve konuşmacı sayısının çok az oluşu, konuşmacıların oturum başlığı ve zamana riayet etmek konusunda dikkat etmemesi idi… Bundan sonraki konferansların daha programlı ve daha nitelikli olacağını tahmin ediyorum. Umarım hayırlara vesile olur.

Konferansın beni en çok etkileyen sahnesi; boğazı düğüm düğüm, titrek bir sesle “kendi dilimde kendimi yeterince ifade edemiyorum” diyen Mela’nın halet-i ruhiyesi idi… Onun bu mahcubiyetinin müsebbiblerine ne desem bilemedim, Allah’a havale ettim…

Reha Ruhavioğlu

Kaynak: Gazete İpekyol

 

 

Bir cevap yazın