
İran’ın bölgesel ihtirasları
Yemen’e yönelik olarak Suudilerin öncülüğünde düzenlenen hava saldırıları ile birlikte malum çevrelerin “İran’ın bölgesel hesapları”, “bölgeyi domine etmesi” v.s. üzerinden yaptıkları tahliller, özü itibariyle müdahaleyi haklı çıkarmaya dönük.
Bu durum tabii ki şaşırtıcı değil, hemen her konuda papağan gibi T.C devletinin resmi tezlerini tekrar eden, İran-Hizbullah ve Şiilere dönük nefret propagandası yapan bu “Nato İslamcıları”nın, aynı zamanda Kürt ve Alevi düşmanlığı, dolayısıyla ölçüsüz bir AKP yandaşlığı gibi ortak noktaları olduğunu da biliyoruz.
“Radikal”inden, akademisyenine, siyasetçisinden gazetecisine kadar bu çakallar sürüsünün bir diğer ortak paydaları da hiç bir ahlaki veya insani duyarlılık, en basitinden bir tutarlılık kaygısı dahi taşımamaları.
Mısır’da İhvan’a “Saldırın! Arkanızdayız” gazı veren bu sürü mensupları, daha dün “darbeci Sisi”, “darbecilerin destekçisi Suud” feryatları atar, sağa sola ne duruyorsunuz diye asılırken, şimdi hiç bunlar yaşanmamış gibi, ABD desteğini alan Sisi ve Suud’un Yemen’e kuduz köpekler gibi saldırmasını bir neşe havası içinde alkışlıyorlar. Bu Nato İslamcılarının sabit kadem oldukları tek şey İran-Hizbullah- Şia düşmanlıkları.
Gerekçeleri ise özünde aynı; İran’ın bölgede nüfusunu arttırması, bu yüzden Sünni dünyaya tehdit teşkil etmesi.
Eyvallah, şimdi bu “bölgesel nüfus elde etme” gerekçesine biraz yakından bakalım:
Bir yandan ümmetçiliği kimseye bırakmayan bu zevat, 90’lı yıllarda Türkiye’nin, Fethullah Gülen’in “Türki Cumhuriyetler”e ABD desteğiyle açılan okullar üzerinden “Türk İslamı”nı yayma gayretlerini, bugün AKP yandaşı başka STK’ların canhıraş bir şekilde devam ettirmesine neden itiraz, en azından bir eleştiri dahi getirmezler.
Afrikalı çocukların ellerine, yaptıkları üç kuruşluk yardımı kafalarına vururcasına, Türk bayrağı ile Erdoğan resimleri tutuşturan bu ümmetçi arkadaşlardan acaba ora insanları “bölgesel hesaplar” endişesi duysa haksız olmazlar mı?
AKP’nin devletin resmi teziyle örtüşen tüm o “stratejik derinlik”, “yumuşak güç” söylemlerinin amacı Türkiye’nin bölgeye nüfus etmesi değil midir? Yoksa stratejik olarak nüfus edilmesi savunulan coğrafya Avrupa Birliği veya ABD veya İsrail midir?
Suud yıllarca devlet desteğiyle Türkiyeli Müslümanları ücretsiz propaganda kitaplarıyla, Aramco burslarıyla Vahhabi tezlere devşirirken/yönlendirirken bunun muhasebesini yapan, itiraz eden kimse oldu mu?
Aynı Suud, 12 Eylül rejiminin izniyle Türkiye Diyaneti’nin Avrupa’daki imamlarının maaşını öderken, bu Şia’yı tehdit olarak gösteren zevat nelerle meşgul oluyordu acaba?
İran’ın bölgede nüfusunu arttırmasından rahatsız olanlar, ABD’nin ve israil’in bölgede arttırdığı nüfustan neden bu kadar irkilmiyor, böylesine nefret kusmuyorlar?
İran’ın bölgeye nüfus etme çabasını Türkiyeli “İslamsı”ların gözünde T.C.’nin, Suud’un ve İsrail’in nüfus çabalarından daha korkunç kılan nedir? Bu soruyu tabii ki Osmanlı torunlarına sormuyoruz. Zira o kafanın İslam coğrafyasını fethedilecek, yönetilecek, boyun eğdirilecek, abilik yapılacak bir nüfus alanı olarak gördüklerini biliyoruz. Bizim sorumuz kendine “ümmetçi” sıfatını verip, NATO üyesi, ABD’nin stratejik ortağı, İsrail’in ticari partneri olan Türkiye devletinin tezlerini Müslümanlara “dava” diye pazarlayan şarlatanlara. İran’dan neden İsrail’den bile çok nefret ediyorsunuz beyler? İktidara teslim ettiğiniz şerefinizi, muhaliflere saldırarak kurtaracağınızı sandığınızdan olabilir mi?
İran’dan nefret ediyorsunuz; çünkü beslendiğiniz kaynaklar İran’ı tehdit olarak görüyor, çünkü İran İsrail ile anlaşıp kendi menfaatine bakacağına, ticaretini arttıracağına, küresel sistemde yerini, ABD’nin stratejik ortağı olup Türkiye’nin elinden bölgenin jandarmalığını alacağına, sırtını emperyalizme dayayıp Sünni dünya karşısında mevzi kazanacağına Filistin davasına sahip çıkıyor, İsrail denen terör örgütüne meydan okuyor, bütçesinden milyar dolarları Hamas, İslami Cihat gibi “Sünni Direniş” örgütlerine veriyor, Türkiye’nin de içinde olduğu batılı işgal güçlerinin hesaplarını bozuyor.
İktidar tarafından İğdiş edilmiş İslamcılığınız işte bu gerçekle yüzleşmekten ölümüne korkuyor, işte bu yüzden hırçınlaşıyor, şirretleşiyor ve zemin kaybediyorsunuz.
Mesele bu kadar net.
KADRİCAN MENDİ