ARŞİV-1. Yılında Sakarya’daki Adalet ve Özgürlükler Eylemleri (2005-2006)

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-1-00

28 şubat rüzgarlarının etkisini hâlâ hissettirdiği bir dönemde, 17 eylül 2005’de, Sakarya Başörtüsü Platformu, “tevhid, adalet, özgürlük” sloganlarıyla ilk eylemini gerçekleştirdi.

Darbe süreci aktörlerinin “28 şubat gerekirse 1000 yıl sürecek” açıklamalarına “gerekirse 1000 yıl direniriz” karşılığının verildiği başörtüsüne özgürlük eylemleri, o günlerde İslami kamuoyuna yapılan “gelin, birlikte direnelim” çağrısı gibiydi.

Bir çatı platform olarak kurulan SBP, 17 eylül 2005 tarihinden bugüne geride kalan 10 yıllık sürece Müslümanca şahitliğinin işaretlerini bıraktı.

Aşağıda Sakarya Başörtüsü Platformu adına düzenlenen eylemlerin 1. yılında, 17 eylül 2005 ile 2006 yılı arasındaki bazı basın açıklamalarından pasajlar bulacaksınız.

YASAK, İSLAMİ KİMLİĞİ HEDEF ALMAKTADIR

28 Şubat’ta başlayan süreçte başörtüsü yasağı hâlâ devam etmektedir. Yasağın kaldırılması iddiasıyla iktidara gelenler, yasağın kalkması ve haksızlıkların giderilmesi taleplerini yok saymaya çalışıyor.

Başörtüsü yasağı tek tek kişileri değil, İslami kimliği hedef almaktadır. Yasağın muhatapları, sadece kadınlar değil; Türkiye’de yaşayan tüm Müslümanlardır. Sistem için asıl sorun başörtüsünün takılıp takılmaması değil; dinin, kişilerin ve toplum hayatındaki yeridir.

Bugün toplumun ezici çoğunluğu, başörtüsü sorununa karşıdır. Başörtüsü yasağı hiçbir ön koşul veya sınırlandırma olmaksızın kaldırılmalıdır. Bugüne kadar zarara uğrayanların hakları iade edilmelidir. Uğradığı kayıplar tazmin edilmelidir. Hiçbir sorun üstü kapatılarak ya da baskıyla çözülemez.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 1. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-1-01

ADALET VE ÖZGÜRLÜK İÇİN DİRENECEĞİZ!

Yasakların, baskıların ve hukuksuzluğun yoğun olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Kanunlar, bu ülkede yaşayan herkesin haklarını değil; yalnızca küçük bir azınlığın menfaatlerini koruyor. Haksızlıklara boyun eğdiğiniz sürece herhangi bir sorun yok; fakat özgürlük ve adalet istediğinizde; düzenin efendilerini ve kuklalarını hemen karşınızda buluyorsunuz. 

Kendi halkına yaptığı darbelerde ayakta kalmaya çalışan bu düzenin efendileri ve onlara hizmet edenler iyi bilmelidir ki; hiçbir zalim düzen ayakta kalmaz. Biz zulümlerin biteceği güne kadar, adalet ve özgürlük için direneceğiz.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 3. HAFTA basın açıklamasından.

SANYO DIGITAL CAMERA

ORUÇ, İSLAM’IN EMRİ, PEKİ BAŞÖRTÜSÜ?

Ramazan ayındayız. Kendimizi hesaba çekmek için güzel bir imkana sahibiz. Kur’an ile arınmanın ve kalpleri Kur’an ile diriltmenin vaktidir. Dayanışmanın, sabır ve direnişin pekiştirilmesi gereken bu ayın, bizim için en öncelikli gündemi, Allah’ın ayetlerini bir kez daha hatırlamak; vahye şahitlik etmenin sorumluluğuyla hareket etmek olmalıdır. Türkiye’deki genel duruma baktığımızda ise; suni gündemlerin her yeri kuşattığını görüyoruz… Özellikle ulusal medyanın gazete, dergi ve televizyonlarına baktığımızda; sergilenen ikiyüzlü tutum daha net ortaya çıkıyor. Yılın 11 ayı İslami kimliğe saldıran ve İslami değerleri karalamaktan utanmayan ulusal medya, bu aya girer girmez; Ramazan sayfaları ve programları hazırlayarak, Müslümanların hassasiyetlerini sömürmeye çalışmaktan geri durmuyor… Orucun İslam’ın emri olduğunu bilenler, başörtüsünün de İslam’ın emri olduğunu bilmiyor mu? Yüz binlerce insanın zulme uğradığı, haklarının gasp edildiği bir sisteme arka çıkanların, Ramazan ayında, ekranlarını yeşile boyamaları ve sanki her taraf manevi bir iklime bürünmüş gibi bir poz takınmaları, iki yüzlülükten başka bir şey değildir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 5. HAFTA basın açıklamasından.

YÖK: YOLSUZLUKLARI ÖRTBAS KURULU!

Kılık-kıyafet genelgeleriyle başörtülü öğrencileri üniversitelere almayan ve yüz binlerce üniversite öğrencisini başörtülü olduğu için açık bir zulme uğratan; İslami kimlikleri ve başörtüsü yasağına karşı çıkmaları sebebiyle yüzlerce öğretim üyesini görevden atan; katsayı zulmüyle İmam-Hatip liselerinin önünü kesen, eğitimi paralı kılan, çeşitli bahanelerle binlerce öğrenciye açılan haksız soruşturmalara ses çıkarmayan YÖK, sıra yolsuzluklara gelince sessiz kalmıyor! Rektörlerin sistemi arkalarına alarak, herkese açıktan meydan okuması ve suçlu bulunan bir rektörü kollaması, kesinlikle bilim adına gösterilen bir gayret değil! Asıl endişe, sırada diğer yolsuzlukların da hesabının sorulacak olması! Bu kokuşmuş düzenin kirleri daha fazla gizlenemez. Üniversiteleri kışlaya çeviren YÖK artık ortadan kaldırılmalıdır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 6. HAFTA basın açıklamasından.

SANYO DIGITAL CAMERA

PARİS’İ YAKAN ATEŞ YARIN NEREYE SIÇRAYACAK?

Kimsenin, haksızlıklara, dışlanmışlıklara ve baskılara daha fazla dayanacak gücü kalmamıştır. Bugün Paris’i yakan ateşin, yarın hangi sokağa sıçrayacağını ise hiç kimse bilemez. Adaleti değil, gücü merkez alan sistemler giderek artan tepkileri daha fazla engelleyememektedir. Bastırılmak istenen kitlelerin çığlıklarına kulaklarını tıkayanların gözleri, Paris’te yükselen alevleri görünce açılmak zorunda kalmıştır. Bu tablonun herkes tarafından doğru okunması ve iyi anlaşılması gerekmektedir…

Cumhuriyeti ve demokrasisi örnek gösterilen Fransa’da yaşanan gerçekler, sokaklarda yükselen isyanın ateşi ortaya çıkarmaktadır. Seçkinci tavır takınanlar, başkalarına karşı büyüklenenler, kibirle hareket ederek göçmen halkları; özellikle doğulu ve Müslüman halkları ikinci sınıf vatandaş görenler, son olaylarda kendi haksızlıklarının faturasını ödemektedir. Bugün Paris’teki ateş, haksızlıklara, baskılara, dışlanmışlıklara ve yasaklara karşı yükselmektedir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 9. HAFTA basın açıklamasından.

SANYO DIGITAL CAMERA

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINDA KİMİNLE MUTABAKAT YAPILACAK?

Başörtüsü yasağından kaynaklanan sorunun çözümü olarak bahsedilen “toplumsal mutabakat”, toplumda her zaman vardı. Bu gerçeği görenler, AİHM’in Leyla Şahin davası kararıyla “kurumsal mutabakat” bahanesine sığınıyor. Kurumsal mutabakat ile neyin kastedildiği açık ve ortada değildir. Hangi kurumlarla mutabakatın gerçekleşmesi gerektiği açıklanmamıştır… Millet Meclisi hangi kurumlarla mutabakat yapmalıdır ki başörtüsü özgürlüğe kavuşabilsin? Demokratik parlamenter sistemlerde var olduğu söylenen anayasa ile teminata alınmış ‘halkın kendi kendini yönetmesi’ ilkesi bu kurumsal mutabakat deyiminin neresinde durmaktadır? Yoksa bu; halkın hiçe sayıldığının, halkın isteklerini göz ardı edilip sürekli ertelendiğinin ve bundan sonra da erteleneceğinin açık bir işareti mi sayılmalıdır? Bugün kendi kendisini inkar zilletini yaşayanların, gücü ve izzeti farklı mevki ve kurumlarda aramalar sadece ve sadece şunu gösterir ki; bu açık açık halkı yok saymaktır; halka rağmen siyaset yapmaktır; halkın karşısında durmaktır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 11. HAFTA basın açıklamasından.

 

DİRENİYORUZ ÖYLE VARIZ!

Yaşananlar gösteriyor ki, müslümanca yaşama hakkını savunanlar, bu haklarını ancak yine kendileri savundukları müddetçe “var”lar. Zira yıllarca geniş halk kitlelerini bir oy potansiyeli olarak gören siyasi partiler iktidarlarının parti binalarından, çay sohbetlerinden ileri gitmediğini ispat ettiler. Bu çok şaşırtıcı da değildir. Sahip olunduğu iddia edilen bir hakkı, bireyler tek başlarına savunamıyorlarsa o hak toplumsal bir talebe de dönüşmez. Toplumun geneline hakim olan kutsal devlet anlayışı bu topraklarda o kadar belirleyici ki mağdurlar en haklı taleplerini bile “devlet baba”nın kaprislerini tatmin ederek, ona hoş görünerek, iyi saatine denk getirerek çözebileceklerini zannediyorlar. Bireyler böyle düşündüğü gibi belli kesimleri temsil ettiğini iddia eden iktidar partisi de aynı aymazlığın içinde. Sürekli sorun bazı şahısların veya yönetmeliklerin üzerine atılarak asıl muhatap es geçiliyor… Sorunu doğru tespit etmek zorundayız… Bugün hiçbir halk desteğine veya siyasi meşruluğa sahip olmayan kurumlar halka “efelik” yapıyorlarsa bu arkalarında ki silahlı bürokrasinin telkinleri dolayısıyladır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 14. HAFTA basın açıklamasından.

SANYO DIGITAL CAMERA

ASIL KİMLİKLERİ UNUTTURULANLAR ÜLKESİ

“Asıl kimlikleri unutturulanlar ülkesi’’nde yaşayan bizler, bir süredir, kimlik tartışmalarını izliyoruz. Bu, öyle bir tartışma ki halktan uzak, halktan kopuk, sanki koskoca bir halk yokmuşçasına yapılıyor ve öylece sürdürülüyor…  Birileri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğini; diğerleri Türk kimliğini uygun ve layık görüyorlar…  Alt ve üst kimlik tanımlamalarını kendi kafalarına göre yapanlar, kavram kargaşaları içinde konuşurken, niyetlerini gizleyemiyorlar: Resmi kimliğin dayatılması! Sistemin istediği gibi bir vatandaş tipinin, resmi bir tanıma kavuşması! Resmi ideolojinin değerlerine uymadığı için, kimliklerinden ötürü milyonlarca insanın mağdur edildiği bir ülkede; birilerinin çıkıp asıl sorunları gizlemeye çalışmasını; kimlik tartışmalarının altından dayatmaların çıkmasını kabul etmeyeceğiz…

Tüm bu kimlik tartışmaları bu bağlamda ele alınmalıdır ve şu iyi bilinsin ki; Biz, adaleti, özgürlüğü, dürüstlüğü, çalıp çırpmamayı, adilce paylaşımı, kardeşçe yaşamayı önceleyen bir kimliği taşıyoruz ve bu kimlikle yaşamak istiyoruz. Zorla dayatılan, baskıyla üzerimize konmak istenen isim ve sıfatları istemiyor ve reddediyoruz. Biz, renginden, dilinden, dininden dolayı kimsenin aşağılanmadığı, kınanmadığı bir kimliğin temsilcileriyiz. Biz, kardeşini kendine tercih eden bir kimliği onurla taşıyanlarız… Ve biz, başörtüsüne özgürlük için direnen, direnmeyi bir vazife bilen bir kimliğin temsilcileriyiz. Biz başörtüsü direnişçileriyiz!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 15. HAFTA basın açıklamasından.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

DİRENİŞ BİZDEN, SONUÇ ALLAH’TAN

Sistemin egemenleri, bu coğrafyadaki halkları baskılarla ve yasaklarla susturmaya çalışıyor. Haksızlıklara, zulme ve adaletsizliklere boyun eğmemiz bekleniyor. Makbul görülen davranış kodlarına, yönetenlere sorgusuz-sualsiz itaat ve düzeni ne olursa olsun sorgulamamak gibi haller ekleniyor. İyi bir insan olmanın şartı, iyi bir vatandaşlığa bağlanıyor; iyi vatandaşlık ise egemenlerin denetimindeki bu düzeni kutsamakla eş tutuluyor.

Hak ve hukuk ihlalleri, insanları sistemin çarklarında savunmasız bırakırken; egemenler, kendi kırmızı çizgilerini bu ülkede yaşayanların en temel insani haklarını silmek pahasına çizerken; düşündüğünü ifade etmek dahi büyük bir suç sayılırken; resmi ideolojinin tanımı dışında kalan tüm kimlikler hiçe sayılırken; inandığı gibi yaşamak isteyenler sistemin şiddetine maruz kalırken, bizden sessiz kalmamız nasıl beklenebilir? Hayır! İnançlarımız doğrultusunda mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Direniş bizden, sonuç ise elbette Allah’tandır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 18. HAFTA basın açıklamasından.

SANYO DIGITAL CAMERA

FİŞLENMEYE DAVET!

28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu, JİTEM, Özel Harp Daire ve sair gayri meşru yapıların gayretleriyle, 12 Eylül kalıntısı ürkeklik bir kez daha pekiştirildi. Kendi halkına karşı psikolojik harekat düzenleyen; kendi halkını fişlemekle korkutan bu sefil yapılanmalar; basın, üniversite ve siyasetteki uzantılarıyla tam mesai yapmaya devam ediyor. Özellikle Müslümanca yaşamak isteyenlere yönelik fişleme ve fişlenme ile korkutma çabaları; Cumhurbaşkanlığı makamında dahi yürütülmekte. Artık güvenlik soruşturmalarında; sadece atanacakların eşlerinin başörtülü olup olmadığı değil; komşuların da örtünüp örtünmediği araştırılıyor. Garip bir fişleme virüsüne kapılan yasakçılara ve onların yandaşlarına soruyoruz: Nereye kadar fişleyeceksiniz? Kaç kişiyi daha fişleyeceksiniz? Size tavsiyemiz; bu fişleme operasyonunu artırarak devam ettirmenizdir. Çok kısa bir zaman sonra ülkenin bütün namuslu insanlarını fişlediğiniz de bakacaksınız ki; fişlenmedik sadece siz kalacaksınız! Evet; yasakçıların fişlemekle korkuttukları insanları, zulme karşı direnen; sözünün arkasında duran ve hak mücadelesi veren tüm gerçek insanları; ülkenin sahibi namuslu insanları kendilerini fişletmeye çağırıyoruz. Bizleri fişleyin ki; it izi at izine karışmasın! Bizleri fişleyin ki; akla kara açığa çıksın! Bizleri fişleyin ki; dost düşman belli olsun! Bizleri fişleyin ki; hak batıldan ayrılsın!”

Sakarya Başörtüsü Platformu, 19. HAFTA basın açıklamasından.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

SADECE KARİKATÜRİSTLERİ DEĞİL;  KENDİ İÇİMİZDEKİ KÜSTAHLARI DA PROTESTO EDELİM!

Türkiye yerelindeki egemenler yasalarıyla, ideolojik devlet aygıtlarıyla, baskı mekanizmalarıyla, halka psikolojik harekat düzenleyen teşkilatlarıyla İslam’a karşı sistematik baskılarını sürdürürken; Batı coğrafyasındaki saldırılar, Peygamber efendimize hakaret edilen karikatürlerin medyada yer bulmasıyla gerçekleşiyor ve bu durum, “ifade özgürlüğü” adına sahipleniliyor…

Biz, karikatürlere karşı tepkilerinde samimi olduğunu söyleyen herkesi; her türlü hakarete, saldırıya ve yasağa karşı tepki göstermeleri çağrısı yapıyoruz. Geçici tepkilere sığınmayı değil; kalıcı bir direnişi, tutarlı ve istikrarlı eylemleri tercih etme çağrısı yapıyoruz. Tepkiniz sadece karikatürlerle sınırlı kalmasın. Başörtüsü yasağı devam ederken, Danıştay aldığı son kararlarla açıkça Müslümanlara haksızlık yaparken ve inananlar her yönden kuşatılırken; kendi içimizdeki küstahlara karşı sessiz kalıp, bizden çok uzak ülkelerdeki birkaç kendini bilmez çizer için ortalığı ateşe vermek ne kadar gerçekçi bir çözüm olabilir? Bize, samimiyetinizi ve cesaretinizi gösterin. Karikatüristleri protesto ettiğiniz gibi darbelerle ülke hayatını felç eden, milyonlarca insana hayatı zehir eden cuntacıları da protesto edin! “İrtica” yalanına sığınıp, aslında Müslümanlarla “bin yıl da sürse” mücadele edeceğini söyleyen 28 Şubatçıları da protesto edin! Halkın sahici sorunlarını sahiplenmeyen ve iki yüzlü politikalarına devam eden hükümeti de protesto edin! Peygamber efendimize hakaret edildiği için incinen duyarlılığınızı; O Resül’ün şahitliğine uygun ve O’nun gösterdiği gibi direngen bir İslami mücadeleye doğru harekete geçirin. Uyanın, direnin, özgürleşin!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 22. HAFTA basın açıklamasından.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

DANIŞTAY’IN “KÖTÜ ÖRNEK” KARARINA TEPKİ

Danıştay 2. Dairesi, okulda başını açıp dışarıda örten bir öğretmenin,  ana okuluna müdür olarak atanmasını sakıncalı bularak gerekçesinde; ‘‘…Dışsal çevrede en iyi örnek konumunda olması gereken davacının okula gidiş gelişleri sırasında da olsa yasal düzenlemelerde belirtilen temel ilkelere aykırı davrandığı sabittir…’’denildi. İşte bu; yasakçı zihniyetin başörtüsüne nasıl baktığının,  başörtüsünü nasıl gördüğünün açıklamasıdır aslında. Bu kararla, ülkenin kadın nüfusunun yarısından fazlasını ‘’kötü örnek olan kadınlar’’ şeklinde damgalamışlardır… Biz de diyoruz ki; bu kararın hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Mahkemeler hukuka riayet etmesi gereken kurumlardır. Mahkemelerin adaletsizliğin ve hukuksuzluğun simgeleri haline gelmeleri toplumsal huzur ve barış açısından son derece kaygı uyandırıcıdır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 23. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

YENİ BİR 28 ŞUBAT DAHA MI?

Son günlerde peş peşe yaşadığımız olaylar, bize yeni bir 28 Şubat sürecine daha girdiğimizi gösteriyor. Müslümanlara karşı, bu kez daha da derinden ve daha sinsice yürütülen bu yeni mücadelede, tüm kurumlar, açık bir iş birliği içindeler. MİT ve JİTEM insanları fişliyor. Danıştay bu fişlere bakarak karar alıyor, yasağı sokağa taşıyor. Yasak ve yolsuzluklarla özdeşleşen YÖK fotoğraflara ve hatta peruklara da yasak koyuyor. Cumhurbaşkanlığı yapılan haksızlıkları meşru bulduğu gibi, köşkte başörtüsü ayrımcılığı yaparak da tam destek veriyor. Şemdinli’deki kirli ilişkilerin üstü örtülüyor. Ne için ve kime karşı yapıldığı gizli tutulan operasyonlar için, askeri birimlere özel izin veriliyor.

Tüm bunlar, yeni bir 28 Şubat süreci olarak yaşanırken; AKP hükümeti ise insanları oyalayıcı taktiklerine devam ediyor.. Adalet bakanı, yayınladığı genelgeyle, klasik devletin ve laik Cumhuriyetin korunması söylemi ön plana çıkartıyor ve buna aykırı fiiller işlediği düşünülen şahıslara karşı mevcut TCK’daki maddelerin işletilerek derhal davalar açılması gerektiği hatırlatıyor. İçişleri bakanı ise askeri birimlere şehir içinde operasyon izninin kanuni olduğunu belirterek, uygulamayı savunuyor. Peki hükümetin, statükoculuğu ve yasakçılığı destekleyen bu kararları ortadayken ve başörtüsü yasağı sokaklara taşarken, başbakan hangi yüzle “hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırıldığını” söyleyebilir!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 23. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

BAŞÖRTÜSÜ SAVUNMAK, DARBELERE KARŞI DURMAKTIR

Hiçbir darbe ve darbeci dostane duygular taşımaz. Darbecilere göre, sivillerin gafil, ahmak hatta bizatihi hain olmaları muhtemeldir. Onlara göre memleketin sivilinden hayır gelmeyeceği gibi aydınları da rahatlıkla satın alınabilir. Darbeciler inisiyatifleri hep kendi çıkarlarına kullanan, iktidara çöreklenmiş, sömürücülerdir. Darbeler halkı hizaya getirmek, tektipleştirmeyi yaygınlaştırmak amacını güderler… Bugün, 28 Şubat onuncu yaşını başörtüsü yasağını acımasızca, anlamsızca, hukusuz bir şekilde sürdürerek kutlamaktadır. Bu sebeple başörtüsü yasağına karşı durmak, darbeye  ve darbecilere karşı durmak demektir. Bugün tevhidi, adaleti ve başörtüsünü savunmak; her türlü yolsuzluğa, çeteciliğe ve ayrımcılığa karşı durmak demektir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 25. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ VE BAŞÖRTÜSÜ

Türkiye’de ilk kez 1921 yılında ‘’Emekçi Kadınlar Günü’’ olarak kutlanmaya başlanan 8 Mart; Şimdiki gibi sloganik, göstermelik değil, adından da anlaşılacağı üzere, kadınların toplumdaki yeri ve önemi ile onların emeklerine vurgu yapan, bir nitelik taşıyordu… Bugün küresel emperyalizm ve vahşi kapitalizm kadını, her yönüyle sömürmekte, sömürmeye devam etmekte iken Türkiye’de de durum hemen hemen aynıdır.

12 Eylül darbesi ile birlikte 4 yıl boyunca kutlanmayan hatta hatırlanmayan Emekçi Kadınlar Günü ve kadınlar, 28 şubat darbesi ile birlikte tamamıyla dışlanma-tahkir edilme-sakıncalı gibi gösterilme tehditleri ile karşı karşıya kalmışlardır… 28 Şubat darbesi ile üzerlerine baskı kurulan horlanan başörtülü kadınlar, sonrasında bir darbede, Yeşil Sermayeden yediler. İşlerinden güçlerinden uzaklaştırılan ve çalışmak zorunda kalan başörtülü kadınlar, kendilerinden gibi gördükleri fakat aslında kendilerine farklı bakan, kokuşmuş-kimliksiz yeşil hokkabazlar tarafından da acı bir horlanma ve tahkir edilme süreci yaşadılar ve belki hala da yaşıyorlar. Yapılan ahlaksız teklifler, vaat edilen düşük-gülünç ücretler, yaralarının üzerine adeta tuz basılmasına neden oldu. Az da olsa, bir direniş ve dayanma bilinci içerisinde olanlar yaşadıkları bu ihanetler sonucunda ağır travmalar ve hayal kırıkları yaşadılar.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 26. HAFTA basın açıklamasından.

CAN ALAN YASAKÇI AYRIMCILIK!

Gün geçmiyor ki; başörtüsü yasağı ile ilgili yeni bir vahşet ve facia yaşanmasın. Başörtüsü üzerinden İslam’a ve Müslümanlara yönelik bir türlü dışlama, tecrit ve tahkir uygulanmasın. En son, İstanbul Zeynep Kamil Hastanesinde görevli klinik şefinin daha önce, annesi başörtülü olduğu için 5 yaşındaki bir çocuğun tedavisini yarıda kestirip, hastaneden attırdığı ve sonra da bir başka olayda, babası sakallı diye bir bebeği, tam 84 gün boyunca hastane kapısında bekletip, çocuğun ölümüne sebebiyet verdiği haberleri ortaya çıktı. Bırakın tıp tarihini, insanlık tarihine, utanç verici kara kapkara bir leke olarak geçen bu cinayet göstermektedir ki; yasakçı zihniyet ve yasakçılar, artık, iyiden iyiye vahşileşmekte, başörtülüleri yok edilmesi, ortadan kaldırılması, mağdur edilmesi gereken, yaşama hakkı olmayan, değersiz birer varlık olarak görmektedirler.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 28. HAFTA basın açıklamasından.

 

RÜZGAR EKENLER, FIRTINA BİÇİYOR

Bugün Türkiye’de eğitim sorunu tartışılırken, sadece başörtüsü yasağının, İmam-Hatip meselesinin ya da katsayı sorununun gündeme getirilmesi, gerçekte yozlaşan eğitim sistemindeki bu tutarsızlıkların, baskıcı öğretim algısının ve faaliyetleriyle düşünce değil şiddet üreten eğitim sisteminin iflasını saklamak içindir! Fakat artık toplumsal kontrol aygıtı okullar da kontrolden çıkmakta ve şiddet, sokaklara taşmaktadır!

Resmi ideolojinin makbul vatandaş tanımına uymayan milyonlarca insanının, haklı toplumsal talepleri yıllarca şiddet siyasetiyle bastıran bu düzenin kurumlarının, bir gün şiddetin kendi içinde üremeye başlayacağını kestirememesi ne hazindir! Şiddet deliğinden insanları sokanlar, şimdi aynı delikten sokuluyorlarsa sızlanmaya hakları olamaz! Rüzgar ektiler, fırtına biçiyorlar!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 31. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

MİLİTARİST ZİHNİYETLE YÜZLEŞELİM

Türkiye’deki egemenliğin hangi kurumun elinde olduğunun, korkmadan ve yüksek sesle dillendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Baskı düzenindeki kuklalara yönelik yürütülecek bir muhalefet, Müslümanların hiçbir sorununa çözüm getiremez! İşte bu yüzden, başörtüsü mücadelesinde, yasak koyuculara değil de sadece yasağı uygulayanlara tepki göstermek, bataklıkta sineklerle boğuşmaya benzeyecektir!

Özgür ve adil; tüm insanların insanca yaşadığı ve hiç kimsenin kimliği, inancı ve yaşam biçimi dolayısıyla mahkum edilmediği ve herkesin doğuştan itibaren kazandığı en temel insani haklarının yasaklanmadığı bir ülkede yaşamak için, bu yasakçı militarist zihniyetle yüzleşmek zorundayız. 

Sakarya Başörtüsü Platformu, 33. HAFTA basın açıklamasından.

 

ÖRTÜMÜZ DE, NAMAZIMIZ DA ONURUMUZDUR! SİZE ASLA TESLİM ETMEYECEĞİZ!

Görmezden gelinen azgınlık sadece başörtüsü yasağıyla kalmıyor. Müslüman halka yaptıkları satışlarla ayakta duran azgın sermaye işyerlerinde namaz kılmayı yasaklıyor, işe alırken başörtülüleri ve namaz kılanları eliyor. Müslümanları, “ya ekmek, ya namaz” gibi şeytanca açmazlara sürüklemeye çalışıyor. Bunun örneklerini herkes kendi çevresinde yaşamıştır. Son örneği KOÇ grubuna bağlı bir işyerinde çalışan bir dava arkadaşımızın başına geldi. namaz kılma talebini fabrika yönetimine bildirdiği için gece vardiyasında apar topar kapı önüne konuldu ve işbirlikçi sendikanın da yardımıyla tazminatsız ve işsizlik maaşından da yararlanamayacak bir düzenlemeye maruz bırakıldı.

Verilen mesaj son derece net! Bu ülkenin Müslüman halkına şunu söylüyorlar: “Sizin nasıl bir dine inanacağınızı nasıl ibadet edeceğinizi nasıl giyineceğinizi biz belirleriz. Bize itaatsizlik yaparsanız sizi ekmeğinizden ederiz, sürüm sürüm süründürürüz, pişman ederiz…”

Bu açıkça Allah’a karşı bir meydan okumadır. Başörtümüzü yasaklayarak ve namazımızı engelleyerek ilahlık taslayanlar, yalnızca kendi sonlarını hızlandırıyor. Uyarıyoruz! Bu topluma, kendi dininizi dayatma ısrarını terkedin! Uyarıyoruz! Baskı, yasak ve şiddet politikasından derhal vazgeçin! Biz Müslümanlardanız! Ne size boyun eğeriz, ne sizin dininizi kabul ederiz!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 35. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

DANIŞTAY SALDIRISI BAHANESİYLE BAŞÖRTÜSÜNE SALDIRAMAZSINIZ

Bu hafta içinde Danıştay’da yaşanan bireysel şiddet vakası, başörtüsü yasağını bir kez daha ama farklı bir yolla gündeme taşımıştır… Fakat görüyoruz ki; egemenler, yaşanan bu olayı ibret almak için değil, Müslümanlara “hadlerini bildirmek” için bir vesileye dönüştürmek istemektedir. Açıkça belirtiyoruz ki; bir bardak suda fırtına kopararak ve nerelerden siparişle toplandığı belli güruhların saldırgan tutumları ve TV ekranlarına yaptıkları beceriksiz şov girişimleri bizi sadece gülümsetiyor. Siz ne kadar darbe çığırtkanlığı yapsanız da, birbirinizi ne kadar alkışlasınız da; gücünüz halkı sindirmeye yetmeyecek!

Toplumu gererek zemin oluşturmak istediğiniz cunta yönetimine ve çıkarmaya çalıştığınız Terörle Mücadele Kanunu ile tüm halka terörist muamelesi yapmanıza göz yummayacağız. Böylesine kritik ve karanlık bir süreçte, tüm inananları, dik bir duruş sergilemeye ve korku atmosferi yaratarak herkesi kendilerine boyun eğdirmeye çalışanlara fırsat vermemeye davet ediyoruz.

Gün dayanışma günüdür. Baskılar karşısında yılgınlığa kapılmadan ve yaşananların suçlusu bizmişiz gibi bir tavra bürünmeden, inancımızı savunmaya devam etmeliyiz. Biz ne saldırının müsebbibiyiz, ne de sorumlusuyuz! O halde bu saldırıyı bahane ederek, başörtümüze saldırmaya kalkışanların karşısında; serinkanlılığımızı bozmadan, geri adım atmadan ve özür dilemeci çekingenlikler sergilemeden durmalıyız! Biz geri adım attığımızda, üzerimize daha çok gelineceğini görmek durumundayız. Aksi takdirde, inancımıza karşı yeni bir linç sürecinin başlatması için fırsat kollayanlar, bizim tavrımız karşısında işi pervasızlığa vardıracaktır. Buna fırsat vermeyelim!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 36. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

HÜKÜMET’E “YÜZDE BİR BUÇUK” TEPKİSİ

Hükümet’e ve onun ağır bakanlarından Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarına dikkat çekmek istiyoruz. Bakan Bey; “Biz işsizlik sorunu ile ilgileniyoruz. Başörtüsü sorunu Türkiye’de yüzde  bir buçukluk bir kesimi ilgilendiriyor.” dedi. Başörtüsü sorununun çözümünü toplumsal mutabakattan kurumsal mutabakat denen garip ve anlaşılmaz bir kavrama indirgeyen hükümet, şimdi de sorunu, inanç boyutundan istatistik-aritmetik boyutuna indirgemiş görünüyor. Bu görüş zavallı, kimliksiz, kişiliksiz bir görüştür. Bu, çözümsüzlüğü kabullenmiş, sinik, pasif bir karakterin işaretidir. Bu, başörtülüleri inciten düşüncesizce söylenmiş tavizkar teslimiyetçi bir açıklamadır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 37. HAFTA basın açıklamasından.

 

DARBECİLER “İYİ ÇOCUKLARI”NI KORUYOR

Milyonlarca insanın inancını ve ibadetini engelleyen, kılık-kıyafet yönetmelikleri bahanesi arkasında İslami kimliğin bir tezahürü, başörtüsünü, hayatın dışına itmeye çabalayanlar; çeteci “iyi çocukların” marifetlerini örtbas etmek içinse kendi elleriyle koydukları kanunları dahi çiğneyebiliyor. Başörtülüler için en ufak bir yönetmelik, tüm kanunlardan daha titiz ve sert bir biçimde uygulanıyor.  “Vatan-millet-devlet” kurtarma yalanlarıyla ortaya çıkan; her türlü saldırıya, bombalamaya, şantaj, tehdit ve rüşvet işine karışan çeteci yapılanmalar içinse, gerekli görülürse, kanunlar hiçe sayılabiliyor. Son günlerde Sauna, Ergenekon, Atabeyler gibi çetelerin sürekli olarak asker ve emekli askerler tarafından örgütlenmiş olması; Şemdinli Davası’nda, silahlı bürokrasinin neden bu kadar çok gürültü çıkardığını da yeterince izah ediyor. Yargı, egemen güçlerin elinde halka doğru sallanan keskin bir kılıç olurken; adalet terazinde ise, en temel insani hak ve özgürlükler her defasında havada kalıyor!

Başörtüsü yasağı karşısında; “laiklik ve rejim” bahanesiyle her türlü haksızlık meşru görülürken; çeteciler “iyi çocuklar” diye lanse ediliyor. Bu, korunmak istenen kirli ilişkiler yumağına dört elle sarılanların neye hizmet ettiklerini de açıklıyor: Toplum üzerindeki iktidarlarını her ne pahasına olursa olsun korumaya!

Muhalif hareketlerin taleplerine en ufak tahammülü olmayan bu çevreler, gerekirse hak talep edilmesini dahi engelliyor. Terörle Mücadele Kanunu ise, sadece panik havasını dağıtmaya ve ipliği pazara çıkan bu kirli düzene karşı adalet ve özgürlük taleplerini bastırmaya yöneliyor! AKP ise TMK’yı kendilerine sunulan halden daha da kötüye götürerek, yasakçılara kendi elleriyle destek veriyor! Biz ise her şeye rağmen haklarımızı savunmaya devam edeceğiz! Bunu engelleyemezsiniz!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 38. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

TÜRKİYE’DEKİ BUNALIMIN KAYNAĞI BİZATİHİ REJİMİN KENDİSİDİR!

Türkiye, sürekli rejim bunalımları yaşayan bir rejimle yönetiliyor. Bu, mevcut konumu ve durumu itibariyle darbecilikten beslenen; adaletsiz ve insafsız bir idare tarafından baskı, yasak ve yıldırma politikaları ve yoksulluk tehdidi ile yönetile(meye)n; provokasyonlarla günü kurtarmaya çalışan bir rejim… Aynı zamanda kendine toplumsal kabul görmüş bir kimlik-çizgi oluşturamamış, hamasi edebiyatlarla, hala etnik-ideolojik unsurlar üzerinden ulusalcı tezler çıkarmaya çalışan zavallı bir rejim… İç politikada ise hükümetiyle, muhalefetiyle, parlamentosuyla, ikinci-üçüncü dereceden alakasız konular üzerinde tartışmalarla zaman harcayan , -güya- anayasal kurumlarını sadece ve sadece halka baskı ve zulüm için kullanan zalim bir rejim… Çeyrek asırdır, askeri darbe anayasası ile yönetilen, dünyada eşi benzeri olmayan bir rejim…

Türkiye’de “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”  yada meşhur ismi ile “Kırmızı Kitap” diye bilinen ama halk tarafından ne olduğunu tam olarak bilinmeyen, fakat mevcut hükümetlere ve bürokrasiye yapacakları vazifelerin rotasını gösteren, acayip bir talimatname ile yönetilen bir rejim vardır… Bütün politikaları birinci dereceden belirleyip; siyasetin, medyanın ve sermayenin önüne koyarak çekişmelerini yukarıdan göbeğini sıvazlayarak izleyen sinsi bir rejim var. Ve tüm bunlar göstermektedir ki bu gerçekliklerle yüzleşilmeden, hesaplaşılmadan ne adalet ne de adil bir hukuk tesis edilemez. Adaletin olmadığı bir ülkede ise hangi konularda sağlıklı ve tutarlı reformlar yapılabilir? Halka güven nasıl verilebilir? Yargılanması gerekenler yargılanmadan ve suçları ortaya çıkartılmadan hukuk düzeninden nasıl bahsedilebilir ve hukuka nasıl güven duyulabilir?

Sakarya Başörtüsü Platformu, 39. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

BASKICI KANUNLARA TEPKİ

Toplum, resmi ideolojinin buyruklarını “baş üstüne!” diyerek derhal kabullenen bir koyun sürüsü olsun isteniyor. Sürüden ayrılan ise “Türk Ceza Kanunu” ve “Terörle Mücadele Kanunu” ile tehdit ediliyor! Tüm bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”nda değişiklik yapılarak, basın açıklamalarında “pankart taşımak, slogan atmak ve megafon kullanmak” yasaklanmak isteniyor. “Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu”nda yapılmak istenen değişiklik ise insanların DNA bilgilerine kadar fişlenmesini, önleyici tedbir bahanesiyle herkesin potansiyel suçlu muamelesi görmesini ve orantısız güç kullanımını yasal hale getiriyor! AKP hükümeti, tüm bu uygulamalarla, darbecilerin ekmeğine yağ sürerek, acaba ne yaptığının farkında mı? Hiç sanmıyoruz! Ama bildiğimiz bir şey var ki; AKP, hükümette olmak adına kıblesini baskıcı düzenden tarafa tayin ederken, halka da sırtını dönmüş oluyor!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 40. HAFTA basın açıklamasından.

 

AZGINLAŞAN REJİM, İKTİDARSIZ HÜKÜMET VE SUSTURULAN HALK

Adaletsizlik temeli üzerine kurulu bulunan, bu azgın oligarşik darbe düzeninin, bu ülkeye mutluluk ve özgürlük getirmesi imkansızdır. Ölçüsü zulüm ve haksızlık olanlardan,  merhamet beklemek ise olsa olsa ancak kocaman bir hayal kırıklığıdır. Toplumun hemen tüm katmanları başörtüsüne özgürlük konusunda hemfikir. Ancak; gücü ellerinde bulunduran üniformalı bürokratik oligarşi ve onun dalkavuğu bürokrasi-sermaye-medya, sahip oldukları tüm silahlarla saldırıyor, baskıyı artırıyor, yasağı genişletip dayatıyor, halkı susturuyor, korkutuyor. Hükümeti sindiriyor ve kendi yerini daha da sağlamlaştırmak için çaba harcıyor. Ve her boyun eğiş,  suskunluk ve tepkisizlik; bize tekrar yasak olarak, baskı olarak, zulüm olarak geri dönüyor. O halde soruyoruz: Yasakçıların bu kadar büyüklenmesi bizim diz çökmüş olmamızdan kaynaklanmıyor mu?

Sakarya Başörtüsü Platformu, 42. HAFTA basın açıklamasından.

 

HUKUK SİSTEMİ YASAKÇILARIN PİSLİĞİNİ ÖRTÜYOR

Başörtüsü yasağı gündeme geldiğinde, en ufak yönetmelikleri anayasa kabul edenler; yasakçıların pisliklerini örtmek içinse yasaları kuşa çeviriyor! Rektörlüğü döneminde, adı başörtüsü zorbalığıyla anılan Kemal Alemdaroğlu, binlerce sayfalık belgeye ve delile rağmen, YÖK’ün koyduğu şerh yüzünden yargılanamıyor. Danıştay ise YÖK ile işbirliği yapıyor. Alemdaroğlu’nun yolsuzluklarını ve hakkındaki diğer suçlamaları görmezden gelerek, yargılanmasına izin vermiyor. Darbe anayasası ile kurulan YÖK’ün, cuntacı zihniyetin yardakçılığını yapmasına ve üniversiteleri kışlaya çevirmesine daha fazla duyarsız kalınmamalı; YÖK derhal kaldırılmalıdır! AKP hükümeti ise başörtüsü yasağı ve katsayı adaletsizliği konusunda, egemenleri ürkütmeden, küçük kurnazlıklarla sorunları atlatma çabalarından artık vazgeçmelidir. Yasakçıların kendi hassasiyetleri konusunda teyakkuz halinde olduğu ve en ufak girişimi dahi engellemek için her türlü hukuksuzluğa başvurduğu ortadadır. Meclis çoğunluğunu kullanılmalı; YÖK’ün varlığına son verilmeli, hak ve özgürlükleri kısıtlayan tüm düzenlemeler derhal geri çekilmelidir!

Sakarya Başörtüsü Platformu, 43. HAFTA basın açıklamasından.

Sakarya Başörtüsü Platformu
Sakarya Başörtüsü Platformu

EYLEMLERİMİZ KÜRESEL İNTİFADA’NIN BİR PARÇASIDIR!

Biz, başörtümüzü korurken, Rabb’imizin bize verdiği Müslüman kimliğimizi savunuyoruz. Örtümüzü engelleyenlere karşı çıkıyoruz. İçinde bulunduğumuz baskıcı ve militarist rejimde; Müslümanca yaşamak için tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesi veriyoruz. Bu mücadelede; Filistin’de özgürce yaşamak için siyonist rejime karşı direnen Filistin halkının mücadelesini kendimizden ayrı düşünemeyiz… Sakarya’daki başörtüsü direnişi, Afganistan, Çeçenistan, Irak ve Lübnan’da; emperyalizm ve siyonizme karşı verilen direnişten ya da Filistin İntifadasından bağımsız değildir. Burası Kudüs’tür, Gazze’dir, Bağdat’tır, Grozni’dir, Lübnan’dır… Bizim başörtüsü mücadelemizde attığımız her slogan, direnen Müslüman halklarla kardeşlik bağımızı güçlendirir ve onlara verdiğimiz desteği gösterir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 45. HAFTA basın açıklamasından.

 

ASKERİ VESAYETE SON!

Yüksek Askeri Şura kararları açıklandı ve bu yıl 17 personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilirken, ilk kez “irticai faaliyetler” vurgusu yapıldı. YAŞ kararlarındaki “irtica” vurgusunun ilk oluşu, sadece kâğıda geçirilmesi yönündendir. Yoksa “irtica” gerekçesiyle atılan ilk personel bu kişiler değildir… Bir yandan eşlerinin örtüsünden dolayı daha alt kademelerde önleri kesilen ve ihraç edilen askerler… Diğer yandan evlerinin içlerini dinlediğini, bomba attırdığını ifade eden emekli korgeneraller… Öte yandan, hakkındaki çete iddialarının araştırılma ihtiyacı dahi hissedilmeden terfi edenler… Ve tüm bunların etrafını kuşatan dokunulmazlık zırhı! Sivil yargının ortaya atılan tüm iddialar karşısındaki kayıtsızlığı… Her sorunun ya da girişimin “askeri yıpratma” addedildiği bir ortamda; siyasetin, hukukun ve adaletin, eğitim sisteminin ve ülkede yaşayan halkın; darbelerden, darbe teşebbüslerinden, muhtıralardan ve kamuoyuna yönelik yapılan sert açıklamalardan yıllardır yıprandığı, bunaldığı ve karamsarlığa itildiği gerçeği daha ne kadar görmezden gelinecek?

Sakarya Başörtüsü Platformu, 47. HAFTA basın açıklamasından.

 

İŞGALCİLER YENİLDİ, YASAKÇILAR DA YENİLECEK

Azgın emperyalizm ve vahşi kapitalizmin Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu coğrafyayı yeniden yapılandırma, daha fazla, çok daha fazla sömürmek için işgal etme planları yeni bir şey değil. ABD ve İsrail’in başını çektiği kan emiciler kendi çıkarlarına ters düşecek kendi sinsi politikalarına engel olacak, her türlü hareketi kişi kurum ya da ülkeleri bertaraf etmek için bölgeyi kanla boyamaktan çekinmiyorlar, katliamlar yapıyorlar, kadınları ve çocukları öldürüyorlar. Ortadoğu’yu fiili veya potansiyel tüm tehdit unsurlarından arındırmak için baskı kuruyorlar, gözdağı veriyorlar ve bu coğrafyada yaşayan halk kitlelerini, sindirilmiş kıstırılmış, çaresiz, iradesiz yığınlara dönüştürmek istiyorlar. İstiyorlar ki, insanlar adalet istemesin, hukuk istemesin, özgürlük istemesin, sadece ve sadece tüketsin. Onların kurduğu tüketim çarklarının etkisiz, sadece tüketen bir dişlisi olsunlar. Fakat şanlı Hizbullah ve Lübnan ile Filistin halkının göstermiş olduğu direniş örnekliği, bu heveslerini kursaklarında bırakmış durumda. Bu onurlu direniş göstermiştir ki; direnenler, her türlü kanlı ve çirkin hesabın üstesinden gelecektir. ABD ve İsrail’in bölgenin paylaşımı ile ilgili planlarını boşa çıkaracaktır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 50. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-1-21

ÜZÜLMÜYORUZ, ÇÖZÜLMÜYORUZ, ÇÜNKÜ DİRENİYORUZ

Şiddeti ve kapsamı artırılarak devam ettirilen ve bunun yanında bütün bir topluma kabul ettirilmeye, kanıksatılmaya çalışılan başörtüsü yasağına karşı başlatmış olduğumuz direnişimiz bugün bir yılını doldurmuş bulunuyor. Bir yıl boyunca her hafta buradan yasağın vahşiliğini ilkelliğini ve anlamsızlığını tüm Sakarya’ya tüm Türkiye’ye ve dünyaya anlatmaya çalıştık. Fiziki ve coğrafi şartlar ne olursa olsun kesintisiz bir şekilde uygulanan zulme ancak ve ancak kesintisiz ve istikrarlı bir direnişle karşı koyulabileceğinin örnekliğini göstermek için buraya geldik ve gelmeye devam edeceğiz.

Kurulduğu tarihten bu yana sürekli darbelerle ve darbe ortamları ile ayakta durmayı kendine vazife edinen ve halen de yirmi altı yıl önce kanla, gözyaşıyla, zulümle yazılmış darbe anayasası ile idare edilen resmi otoriteye karşı onurlu haklı İslami duruş ve tavrımızı gösterdik… 

Sakarya Başörtüsü Platformu, 53. HAFTA basın açıklamasından.

 

Bir cevap yazın