ARŞİV- 2. Yılında Sakarya’daki Adalet ve Özgürlükler Eylemleri (2006-2007)

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-00

17 eylül 2005’de, Sakarya Başörtüsü Platformu olarak başlayan eylemler, bir yıl boyunca sürerken, Müslümanca bir iradenin, ancak kalıcı ve istikrarlı bir mücadeleden doğabileceği mesajı verildi.

 

Başörtüsüne özgürlük talebiyle başlayan haftalık eylemler, hem kamuoyunun dikkatini çekti, hem de ne kadar sürdürülebileceği sorusu merak konusu oldu. Fakat platform mensuplarının kararlılığı, eylemlerin birinci yılı tamamlandığında daha yüksek düzeydeydi.

Sakarya Başörtüsü Platformu, eylül 2006’da 2. Yılına giren eylemleriyle, başörtüsü yasağı merkez olmak üzere o hafta ülkede ve dünyada yaşanan gelişmelere şahitliğini yapmaya devam etti.

Aşağıda Sakarya Başörtüsü Platformu adına düzenlenen eylemlerin 2. yılında, eylül 2006 ile 2007 yılı arasındaki bazı basın açıklamalarından pasajlar bulacaksınız.

CUMHURBAŞKANI SEZER’İN DOGMATİZMİNE TEPKİ

“Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede nefes alıp vermekteyiz. Asırlardır insanlar, İslami emir ve yasaklara göre hayatlarını tanzim ediyorlar… Bugün ise; tüm bunlardan habersizmiş gibi davranıp, konuşanlar tarafından yönetiliyor bu ülke. Tüm tarihlerini unutmuş gibi yaşayanlar tarafından idare ediliyor. Bu hafta başında Orta Doğu Teknik Üniversitesinin açılış törenine katılıp, orada bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Necdet Sezer yapmış olduğu konuşmasında; “Öğrencileri dogmalarla ve boş inançlarla etkileme amacı güden kurs ve okulların kapatılması”nı tavsiye etti. Kimi çevrelerce, ne demek istediği tam olarak anlaşılamadı falan dense de; bu ifadeden anlaşılabilecek şey, söyleyen kişinin diğer tutum ve davranışlarından da hareketle, “dogma ve boş inanç”tan kasıt, Yüce Dinimiz İslam Dini, kapatılması istenilen yerler ise; Mübarek Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in öğretildiği yerler olan Kur’an kurslarıdır.  Halkı Müslüman olan bir ülkenin Cumhurbaşkanı, yanlış anlaşılmak istemiyorsa veya doğru anlaşılmak istiyorsa, daha açık ve net konuşmak durumundadır.Vermiş olduğu mesajların , ne anlama geldiğini, daha açık ve somut ifadelerle vurgulamak zorundadır.Yoksa Müslüman Türkiye halkı  bu söylenenleri kendi anladığı gibi yorumlar ve hiç kimse de bundan şikayetçi olamaz.                

Sakarya Başörtüsü Platformu, 54. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-01

DARBE BÜROKRASİSİYLE YÜZLEŞMEDEN ÇÖZÜM OLMAZ

Kara Kuvvetleri Komutanı İlker BAŞBUĞ, Harbiye’nin açılış töreninde konuşuyor. “Bazı çevreler kabul etmese de irtica, hala birinci ve öncelikli tehdittir ve irticadaki artış kaygı uyandırıcıdır” diye başladığı konuşmasının tamamını bu konuya ayırıyor ve Türkiye’yi İslamlaştırmak isteyenlerin eskisinden çok daha fazla ve güçlü olduğunu söylüyor. Ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu öncelikli tehdide karşı her zaman tetikte beklediğini vurguluyor. Türkiye’nin İslamlaşmasının neden öncelikli bir tehdit olduğunu ve neden bunu irtica diye tanımladığını ise nedense itiraf edemiyor, açıkça söyleyemiyor. İçinde taşıdığı İslam düşmanlığını irtica kılıfı ile örtmeyi tercih ediyor. Türkiye’de öncelikli tehdit unsuru; halka ve halkın dinine, İslam’a, Müslümanlara, başörtüsüne ve başörtülülere karşı planlı bir şekilde uygulanan zulme ve baskıya dayalı politikalar ve bu politikaların uygulayıcıları olan darbeci zorbalardır. Türkiye’nin bu darbeci zorbalardan ve darbe geleneğinden beslenen militarist oligarşiden kurtulmadıkça veya bunlarla yüzleşmeyi göze almadıkça bir milim yol alabilmesi imkansızdır ve de beklenmemelidir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 55. HAFTA basın açıklamasından.

 

KAYSERİ’DE İFTARDAN ATILAN BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLER

Kayseri halkının ve sanayicilerinin yapmış olduğu katkılarla Erciyes Üniversitesi kampüsünde bir iftar programı tertip edildi. Pazartesi akşamı iftar saatine beş on dakika kala üniversitenin güvenlik görevlileri yemekhaneye girerek “başörtülüler dışarı” diye bağırmaya başladılar ve peşinden teker teker başörtülü öğrencileri dışarı çıkarttılar… Bu olayda bizim üzerinde durmamız gereken diğer bir konu  apar topar dışarı çıkartılan onca insanı umursamadan iftarlarını açanların içinde bulundukları ruh halidir. Yaşanan bu ilkel ve saçma sapan yasaklama bir tarafa,  belki daha acısı da işte budur. İslam’ın bir emrini yerine getirerek oruçlarını tutan ve iftarlarını açmaya hazırlananlar İslam’ın diğer bir emrini neden görmezden gelmektedirler. Bütün bir ay boyunca tutulan oruçlar kimin için tutulmaktadır? Ne için tutulmaktadır? Ayrıca bu olay göstermiştir ki başörtüsü yasağının tali sorumluları ve pasif uygulayıcıları da bu yasakta azımsanmayacak kadar rol sahibidirler.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 57. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-02

KAPİTALİZM MÜSLÜMAN TOPLUMLARI İFSAD EDİYOR

Sürekli tüketme, daha fazla tüketme çılgınlığı üzerine kurulu, dünyevileşme-sekülerleşme ya da bilinen tabiriyle, emperyalizm ve kapitalizm, tüm mesaisini, İslam dini ve Müslüman toplumları ifsad etmek için harcıyor. Ayakta durabilmesi, sadece ve sadece tüketim çılgınlığının artmasına, insanların hiçbir ölçü taşımadan, neleri varsa tüketmelerine ve güçlü ve zengin olanın, çok daha güçlü ve zengin; yoksulların ise daha da yoksullaşmasına bağlı bu vahşi anlayışlar, tüm dünyadaki müslümanları, tek tek hesapsızca ve insafsızca, bu kirli çarkın birer dişlisi haline getirmek istiyorlar. Hayat felsefesi “vasat olmak” üzerine kurulu olması gereken, İslam dini ve Müslümanlar ise, bu saldırılara karşı direnebilmenin, bir çıkış yolu bulabilmenin yollarını arıyorlar. Uluslararası emperyalizm ve kapitalizme karşı, mevcut ilkelerini ve ahlaki değerlerini koruyabilmenin çarelerini bulmaya çalışıyorlar. Ne yazıktır ki; bu noktada, yine en büyük engellemeyi, kendi ülkelerindeki taşeronlardan ve işbirlikçilerden görüyorlar.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 58. HAFTA basın açıklamasından.

 

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KÜRESELLEŞİYOR

Başörtüsü yasağı; zulüm düzenlerinin gerçek yüzünü gösteriyor. Bu yasak, dünyanın neresinde olursa olsun, İslami kimliğe saldırmak isteyenlerin başvurduğu ilk silah oluyor. Almanya’da bazı eyalet okullarında başörtüsüne yasak getiriliyor. İngiltere’de Müslüman kadınlara yönelik baskılar artarken; tesettür biçimleri sorgulanıyor. Bulgaristan başörtüsü yasağı uyguluyor. Fransa; devlet okullarının kapılarını laiklik gerekçesiyle Müslüman kızlara kapatıyor. Özbekistan’da başörtülü fotoğraflara yasak konuyor. YÖK’ün Kazakistan’da atadığı cuntacı rektörlerin ilk işi başörtüsüne yasak getirmek oluyor. Tunus sokaklarında polisler, başörtüsü avına çıkarak, yasakta sınır tanımayanların zorbalığı hangi boyutlara vardıracağını meydana çıkartıyor.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 59. HAFTA basın açıklamasından.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

PLATFORMLARIN SORUMLULUĞU AĞIRLAŞIYOR

Sakarya’da, Kocaeli’de, Ankara’da, Van’da ve İzmir’de eylemlerine faal olarak devam eden Başörtüsü Platformları’nın verdikleri mesajların önemi artmaktadır. Şayet başörtüsü yasağına karşı mücadele eden bu platformlar, Allah’ın emri, İslam’ın ve Müslüman kimliğin sembolü olduğu için yasaklanan başörtüsünü savunurken kullandıkları dilde, bu durumu açık ve net bir biçimde ifade etmek yerine, yasağı sadece “hak ve özgürlükler” çerçevesine sığdırmaya kalkışırlarsa, bu, bir adamın ayakkabılarını birbirine bağlamasına benzer. Ayakta dik durabilirsiniz ama ileriye yönelik bir adım atmaya kalkıştığınızda kesinlikle yere düşersiniz.  

Başörtüsü yasağı kesinlikle bir hak ihlalidir, özgürlük alanlarının daraltılmasıdır ama bu yasağın bir yüzüdür. Diğer yüzünde ise insanlık tarihi boyunca süren hak ve batıl mücadelesi yer almaktadır. Başörtüsü Platformları, bugün Allah’ın emirlerini yasaklayarak, toplumun Rabbi olmaya çalışan militarist kadrolarla, her hafta yeni bir boyut kazanan yasak vesilesiyle sürekli bir hesaplaşma içinde olmalıdır. Yasağın askeri vesayet altında devam ettiği gösterilmelidir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 62. HAFTA basın açıklamasından.

 

MİLLİ EĞİTİM ŞURASI’NDA GERÇEKLERLE YÜZLEŞİLMEDİ

Sağlıklı, tutarlı ve özgür bir eğitim sistemi, bir ülkede yaşanan sorunları aşmanın en önemli araçlarındandır. Yeni yetişen nesillerin geleceğe güvenle bakabilmelerinin, özgüvenlerini kazanabilmelerinin ve yararlı işler ortaya koyabilmelerinin reçetesi, büyük oranda uygulanan eğitim sisteminde gizlidir. Oysa Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi, resmi ideolojinin arzuladığı ve ısrarla oluşturmaya çalıştığı “insan tipi”ni üretmenin mekanizması olarak algılanıyor ve bu şekilde kullanılıyor. Ta başından beri tek tipleştirici anlayışın hakim olduğu zorunlu eğitim sistemi, bu sebepten dolayı sorunların çözüm aracı değil bizatihi sorunun kendisi haline dönüşmüştür.

13-17 Kasım 2006 tarihlerinde 17. kez toplanan Milli Eğitim Bakanlığı’nın en yüksek danışma kurulu olan Milli Eğitim Şurasında yaşanan tartışmalar, yapılamayan eleştiriler, ülkenin ve eğitimin durumunun vahametini de ortaya çıkarmış oldu. Katılanların birbirlerini “siyasi” ve  “ideolojik” olarak suçladıkları Şûra’da sorunun temeli durumundaki resmi ideolojinin dayatmacı zihniyeti baskıcı ve zorba uygulamalar hiç tartışılmadı. Ülkede yaşanan kimliksizlik, amaçsızlık, yolsuzluk, şiddet ve ahlaksızlığın eğitimle olan ilgisi gündeme bile alınmadı. Bu ülkede sırf İslami kimlikleri nedeniyle eğitim haklarından mahrum bırakılan on binlerce gencin durumu ise her zaman olduğu gibi görmezden gelindi.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 63. HAFTA basın açıklamasından.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

İLKAV’A YÖNELİK BASKIYA PROTESTO

3 Aralık Pazartesi akşamı; Kanal D ana haber bülteninde Mehmet Ali Birand; İLKAV (İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı) tarafından düzenlenen “ Resmi İdeoloji kıskacında Eğitim Sistemi ve Din Eğitimi “ konulu paneli ve panelde konuşma yapan tebliğcileri hedef gösteren İslami değerlerimizi hafife ve alaya alan ve ayrıca içinde suç unsuru barındıran iğrenç bir yayına imza atıyor. Bu iğrenç haberin yayınlandığı gece panik halinde telefona sarılıp İLKAV hakkında soruşturma açtırma zilletini gösteren iktidarsız hükümetin devlet bakanı Mehmet Ali Şahin’in müslüman halkın gözünde daha önceki  gafletleriyle çoktan doldurup taşırdığı toleransının kalmadığını da vurgulamak istiyoruz. Resmi ideoloji ve tabuları konusunda ağızlarını bıçak açmayanlar; konu İslam ve Müslümanlar olunca nasıl birden bire muktedirmiş gibi davranabiliyorlar. Hiç kimse unutmasın ki;  asıl hüsran koltuğunu kaybetmek değil darbe şakşakçılarının çarklarına su taşımak ve Müslümanların kimliklerini ve onurlarını hiçe saymaktır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 65. HAFTA basın açıklamasından.

 

SADDAM HÜSEYİN’İN İDAMI İŞBİRLİKÇİLERE İBRET OLMALI

Irak’ı on yıllarca tek başına diktatörlükle yöneten ve arkasında bir çok şaibe zulüm ve katliam bırakan, yeryüzünün büyük şeytanı ABD’nin emriyle yıllarca Müslüman İran ile savaşıp, binlerce müslümanın ölmesine sebep olan Saddam Hüseyin’in idamı ile birçok cinayetin bir çok katliamın ve zulmün de üzeri örtülmüş oldu. Emperyalizme uşaklık yapmaktan çekinmeyenlerin, zamanı geldiğinde nasıl harcandıklarını, nasıl kirli bir mendil gibi buruşturulup bir kenara fırlatıldıklarını göstermesi açısından manidar olan ve derin ibretler taşıyan bu idamı, emperyalizm ile işbirliği içinde bulunan tüm idarecilerin iyi anlaması ve yorumlaması gerekiyor. Bir zamanlar sefa içinde yaşamış olmanın, kaliteli bir işbirlikçi olmanın hiçbir değerinin olmadığını bu idam açıkça göstermiştir. Burada önemli olan,  yıllar yılı sağcı politikalar ile müttefikimiz ve kadim dostumuz olarak görülen ve öyle sunulan emperyalizmin baş aktörlerine olan bakış açımızın en başından ve tekrar tekrar gözden geçirilmesidir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 69. HAFTA basın açıklamasından.

 

HRANT DİNK CİNAYETİ VE YÜRÜYÜŞE VERİLEN TEPKİLER

Bu haftanın gündemi hiç kuşkusuz Agos Gazetesi sahibinin öldürülmesiydi. Kendisini demokrat olarak tanımlayan bu gazetecinin öldürülmesinin ardından yaşananlar ve söylenenler, Türkiye’nin yaşadığı hızlı ve baş döndürücü değişim ile birlikte aynı zamanda rejimin sahip olduğu refleksleri de bir kez daha ortaya çıkarması açısından ilginç gelişmelere sahne oldu. Hayatın bütününü ve tüm dünyayı kendi ulus kimliği üzerinden okumayı alışkanlık edinmiş, bu ulus kimliği koymuş olduğu hukuksuz uygulamalarla desteklemiş, düşünce yapısını kendisine dayatılmış ırkın köksüz temellerine yaslamış ve burada çakılmış kalmış kesimler; gazetecinin cenazesinde taşınan afiş ve pankartlara da aynı dayatmacılıkla tepki göstermekte gecikmediler. Faşizan tutum ve söylemlerle, olayı ırk temelinden bağımsız ele alamadıkları gibi, aynı zamanda çeteci suç örgütlerine aferinciliğe soyunacak kadar sığlaştılar.

Asıl hayret verici ve belki de üzücü olan taraf ise Müslüman camia ve çevrelerin de bu sığlığa kurban gitmeleri; baskıcı, çeteci ve dayatmacı zihniyetin gürültülerine kapılmalarıydı. Oysa Müslümanlara düşen baskı ve zulüm kimden gelirse gelsin onun karşısında olabilmektir. Hak ve özgürlükleri anlayabilmek, kabullenebilmek ve sindirebilmektir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 72. HAFTA basın açıklamasından.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

DEVLET DEĞİL ASKERİ VESAYET KORKUSU DERİN

Türkiye’de “derin devlet” tartışmalarında ortaya atılan fikirler gösteriyor ki, derin olan devlet değil, bu ülke insanlarının zihinlerine yerleştirilen korkulardır. Derinlik; darbelerle ve muhtıralarla, yoğun baskı altında tutulan halkın aldığı yara ve acılardadır. Sosyal ve siyasal alanı sürekli daraltan militarist zihniyet ise derinde değil, apaçık meydandadır… Darbe siyasetine son verilmeden eğitim, hukuk ve siyaset özgürlüğüne kavuşamaz. Okulların kışlaya dönüşmesi, hukukun yasakçılığı; siyasi önerilerin muhtıralarla bastırılması önlemez. Resmi ideolojinin tahakkümünden kurtulmadan, farklı kimlikler kabul göremez; muhalif görüşlere sokak ortasında kurşun sıkılır. 301. madde baskı aracına dönüşür. İnsanlar F tipi cezaevlerinde tecrit edilir. Halk; sürekli darbe havasında, korku psikolojisiyle yaşatılır. Bu durumdan çıkış, ancak derin korkulardan kurtulmakla mümkündür. 

Sakarya Başörtüsü Platformu, 73. HAFTA basın açıklamasından.

 

LÜMPEN BİR FAŞİZM YENİDEN ÜRETİLİYOR

Türkiye sonu belirsiz bir karanlığa adım adım yaklaşıyor. Toplum ve siyaset ilişkisi militer bir ideolojinin egemenliği altında ezilirken, sorunlarla yüzleşmek yerine yasaklarla ve şiddetle bastırmak tercih ediliyor… Kralın çıplaklığı derin devlet tartışmalarında örtülürken, resmi ideoloji; lümpen bir faşizm üzerinde yeniden üretiliyor… Lümpenlik, ırkçılık ve resmi ideoloji sadece siyaseti değil, hukuk ve eğitim sistemini de kuşatıyor… Pozitif ya da negatif olsun fark etmez, ırk temelli her türlü ideolojinin, otoriter bir düzen kuracağı; ayrılık tohumları ekeceği ve kardeş halkları birbirine düşman edeceği gerçeği karşısında kör ve sağır taklidi yapılıyor. Halka uzak ama iktidar seçkinlerine yakın pragmatist politikalar üreterek siyasi rant sağlamaya çalışanlar, halkın asıl sorunlarından ise hızla uzaklaşıyor.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 74. HAFTA basın açıklamasından.

 

AK PARTİ HÜKÜMETİ’NE 28 ŞUBAT ELEŞTİRİSİ

Eğitimdeki resmi ideolojinin ve askeri vesayetin eleştirisini yaptığı için İLKAV’a yönelik vakıflardan sorumlu devlet bakanı Mehmet Ali Şahin eliyle açtırılan kapatma davası, 28 Şubat zorbalığının son örneği olmuştur… Halkın 28 Şubat zihniyetine verdiği tepki oylarıyla Meclis’e geldiğini unutan AKP Hükümeti’nin şimdi 28 Şubatçılarla aynı refleksleri sergilemesi, koltuk adına zelilliğe razı olmanın açık ifadesidir ve utanç vericidir. Şemdinli’de savcıyı, Hrant Dink cinayetinde birkaç kamu görevlisini kurban ederek olayların üzerini örtbas eden, kürsüde eleştirdiği Siyonist katillerle kapalı kapılar arkasında pazarlık eden, derin devlet tartışması açan ama açtığı tartışmada ortaya çıkan gerçeklerle yüzleşmekten korkan AKP hükümeti, işgüzârlığı ve cuntacı sisteme şirinlik yapmayı derhal bırakmalıdır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 76. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-06

DARBECİLER, BU ÜLKE SİZİN ESERİNİZ!

Kör şiddetin hiç durmadan arttığı ve toplumun suç makinesine dönüştüğü bir ülkede yaşıyoruz. Adalet duygusu her darbede daha fazla örselendiği için ahlaki değerler ve insani erdemler de ayakta duramıyor… Kapitalist ekonomi işsizlik oranını günden güne yükseltiyor; doğuda yükseltilen şiddet insanları göçe zorluyor; büyük şehirlerde gettolar oluşuyor; arka sokaklar dönüşümcülere peşkeş çekiliyor; yolsuzluk ve rüşvet artıyor; sindirilen kitleler kumar ve faiz batağına itiliyor; yargının içinden mafya ve çete ilişkileri çıkıyor ve adalet talep eden savcılar suçlu bulunuyorsa bu durum sistemi darbelerle ayakta tutmaya çalışmanın neticesidir.

İnançları baskı altına alınan; kimlikleri yok sayılan; düşünceleri kelepçelenen; muhalefeti işkenceden geçirilen ve talepleri zorla bastırılan toplumsal düzen sürekli darbecilerin ifsadına uğramaktadır… Yıllardır ezilen toplum ise tam bir umutsuzluk ve karamsarlık haliyle, birbiriyle çatışıyor. Darbe süreçlerinde haklarına yeterince sahip çıkamayan ve özgürlük mücadelesinde kararlılık sergilemeyen toplumun bu hali, toplumu kamplaştıranların işine yarıyor… Zorba, çeteci ve paramiliter yapıların yaşam alanlarını daralttığı; derin devletçiklerin mantar gibi çoğaldığı; toplumun sürekli gerildiği; farklılıklarla yaşamanın yerine linç kültürünün yerleştiği bir düzeni hangi darbe ayakta tutabilir? Haksızlık, küfür ve zulüm daha ne kadar payidar kalabilir?

Sakarya Başörtüsü Platformu, 77. HAFTA basın açıklamasından.

 

DÜN TANKLAR, BUGÜN REKTÖRLER

Son dönemde ve bilhassa son aylarda cumhurbaşkanlığı seçimine endeksli politikalar ve gündemlerle sanki ülkenin yegane sorunu Çankaya’ya kimin oturacağı imiş gibi bir hava yaratılarak, bunun üzerinden oluşturulacak gerilimden medet umuluyor. Yasaklar konuşulmuyor, tecrit konuşulmuyor, başörtüsü konuşulmuyor, tüm olan biten sanki Çankaya’ya endeksliymiş gibi gösteriliyor. Darbe şakşakçıları ve yasaklardan beslenen YÖK ve avanesi ile diğer anayasal kurumlar Recep Tayip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmaması için cumhuriyet yürüyüşü adı altında  aslında bir darbe yürüyüşü  planlıyor ve bunu demokrasi adına, aydınlık adına, özgürlük adına yapacağını iddia ediyor. On yıllardır mutlu küçük bir azınlığın keyfi ve rahatı için uygulanan baskıcı politikalar ve bunları uygulayan darbeciler,  tankları yürütmek yerine bu sefer rektörleri yürütmeyi tercih ediyorlar. 28 Şubatta tankların gördüğü işlevi bu sefer rektörler görmeye çalışıyor. Biz merak ediyoruz; Tankların modernizasyonunu kimin yaptığını biliyoruz, peki bu rektörlerin ilkelliği nereden geliyor?

Türkiye’de bilimin başında bulunan rektörlerin bilimden ne kadar uzak oldukları açıkça görülüyor. Kendilerine dahi faydası olmayan bu rektörpaşalar iyi bilsin ki, özlemini çektikleri o kapkara korku günleri geri gelmeyecek. Sahip oldukları korku iktidarı direnişin gücü karşısında yerle bir olacak. Dün tankları yürütenler bugün rektörleri yürütebilir, fakat yarın direnişin aydınlığı onların karanlığını boğacak. 

Sakarya Başörtüsü Platformu, 82. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-07

MİLİTARİZM SORGULANMADAN, ADALET VE HUZUR GELİR Mİ?

Militarizmin boğduğu Türkiye’de; siyaset, basın, medya ve sivil toplum  bizzat militarist güçler tarafından tüketiliyor, kirletiliyor. Hukuk sistemi iğdiş edilerek baştan aşağı militarist zihniyete uygun bir hale getiriliyor. Askeri vesayetin  sorgulanamaz ve yargılanamaz olarak algılanması ve kabul edilmesi için yapılmadık hokkabazlık kalmıyor. Militarist zihniyetin bütün bir toplum tarafından  kanıksanması için çalışılıyor… On yıllardır militarist darbeci bir zihniyetle ülkeyi idare edenlerin son dönemde kullandıkları argüman  cumhurbaşkanlığı makamı ya da başka bir deyişle cumhurbaşkanının kimin olacağı…

Son dönemde artırılan darbe tartışmaları ve darbeci kesimlerin büyük bir utanmazlık ve cüretkarlıkla askeri müdahale beklentisi içerisinde olduklarını açıkça beyan etmeleri ise Hükümet Kanadının uyanmasına yetmiyor ve Başbakan: “Bir sivil toplum örgütü demokratik hakkını kullanmıştır” diyebilecek kadar duyarsızlaşabiliyor. Şayet gelinen bu noktada oligarşik çevrelerin dayatma ve baskılarına boyun eğilip taviz verilecek olursa inandırıcılık ve tutarlılığın bir daha bulunamayacak şekilde kaybedileceği açıktır ve ortadadır. Siyasetin normalleşmesi ve militarist zihniyetin geriletilemese dahi duraksatılması noktasında Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı önemli bir fırsat niteliği taşıyor olsa da, kendisinin kişisel ihtirasını ne şekilde besleyeceği konusunda da çok ciddi soru işaretlerini taşıyor. Ancak kışlacı zihniyet ve yapılanmanın zayıflatılmasına yapılacak olan her hamle çok büyük önem arz ediyor.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 84. HAFTA basın açıklamasından.

 

27 NİSAN MUHTIRASINDAN DA DARBE TEHDİDİNDEN DE KORKMUYORUZ

Genelkurmay Başkanlığı’nın 27 Nisan Cuma günü gece geç saatlerde yaptığı açıklama Türkiye’de siyasetin, hukukun ve en genelde de toplumun militarist bir kuşatma altında olduğunun somut belgesi niteliğindedir. Bu açıklama ile Türk Silahlı Kuvvetleri 1946’dan bu yana sürdürülen çok partili siyaseti bir türlü benimseyemediğini, içselleştiremediğini bir kere daha ortaya koymaktadır. Açıklamada meclisten hükümete, medyadan sivil topluma kadar bir dizi kurum ve çevreye açık ve örtük tehditler savrulmaktadır. Bu gece yarısı bildirisi, şu veya bu kurum ya da çevreden de önce doğrudan halka ve halkın iradesine yöneltilmiş bir muhtıradır.  Bu muhtıra yasadışıdır. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise bu muhtıranın sahipleri yargılanmalıdır. Genelkurmay açıkça hükümete sopa göstermekte, mülki idareyle ilgili bir dizi icraatı gerekçe göstererek “durumdan vazife çıkarmak”tadır! Halbuki, hukuk devleti iddiası taşıyan ülkelerde hiçbir bürokratik kurum bağlı olduğu siyasi iradeyi tehdit eder tarzda tavır koyamaz.

Türkiye değişmek zorundadır. Militarist kuşatmayı kırmak zorundadır. Bu ülke insanını resmi ideolojik doğmalara mahkum kılan, adeta bir alın yazısı gibi tabulaştıran bir anlayışın daha fazla zulüm, daha fazla kan ve gözyaşı dışında bu halka verebileceği bir şey yoktur. Oligarşik düzenlerini gerekirse silah tehdidiyle sürdürmeye ve halk iradesini baskı altına almaya çalışan güçlerin darbe tehditlerinin bundan önceki dönemlerde olduğu gibi bundan sonra da bir işe yaramayacağını bir kere daha hatırlatıyoruz. Bu noktada başta hükümet ve meclis olmak üzere ilgili kurumları dik durmaya, baskılar karşısında sinmemeye; dayatmalarla iradesi gasp edilmeye çalışılan halk kitlelerini ise darbecilerden korkmadığını göstermeye çağırıyoruz.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 85. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-11

SİSTEMİN MEŞRUİYET SORUNU DEVAM EDECEK

İster başkalarınca hazırlanıp Genelkurmay Başkanlığının web sitesine konmuş olsun, ister Genelkurmay Başkanı Büyükanıt tarafından mecburen kabullenilmiş olsun, ya da isterse Kara Kuvvetleri Komutanı İlker BAŞBUĞ tarafından kaleme alınsın darbeci, yasakçı, oligarşik zihniyet ve yapısını değiştirmez… Sistem iki başlı bir yürütmenin içerisinde halkın seçtiğini değil kendi istediğini Çankaya’ya oturtmayı önceleyerek ve bunun üzerinden sistemin üzerindeki kontrolünü yitirmemeyi öngörmektedir. Bu yönüyle bile ikiyüzlüdür, gayri samimidir. Bilhassa Şemdinli olayından sonra yaşadığı meşruiyet sorununu daha da baskın ve şiddetli bir şekilde yaşayan üniformalı bürokrasi o çokça arzuladığı fiili darbe ortamını yaratamamış olmanın acizliği, ezikliği ve suçluluğunu yaşıyor. Bundan sonra da bu meşruiyet sorunu daha da belirginleşecek gibi görünüyor…

Muhtıraya karşı dik bir duruş sergileyerek askere boyun eğmeyeceğini gösteren ve tam tersine demokrasi ve özgürlükler adına dahi olsa darbecileri deşifre eden Hükümet kanadını da tebrik etmemiz gerekiyor. Bugüne kadar hep yok sayıcı, erteleyici, tavır ve sözlerle üzerindeki baskıları görmezden gelen Hükümet’in bu onurlu tavrı her ne kadar kendi siyasi ikballeri açısından da değerlendirilmesi gerekse de, bu tavrın Türkiye”de bir ilk olması açısından örnek alınması gereken bir durumdur.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 86. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-12

DARBE RÜZGÂRLARINA KARŞI DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Genelkurmay tarafından siyasete, hukuka ve topluma verilen 27 Nisan muhtırasıyla başlayan gergin süreç devam ediyor. Her türlü müdahalenin yapılabileceği tehdidiyle son bulan açıklamanın uyandırdığı etkinin geçmesi istenmiyor. Siyaseti ve toplumu hizaya geçirmeye yönelik bu girişimin sağlamlaşması için her gün yeni bir oyuna başvuruluyor. Böylece ülke yönetimindeki “halk iradesi” makyajı bir kez daha dökülüyor. İçerideki topluma, onun inanç ve değerlerine karşı verilen bu çıkar savaşı, Kuzey Irak’a yapılacak bir müdahale ile gizlenmek isteniyor…  

Sakarya Başörtüsü Platformu olarak, bir kez daha vurgulamak istiyoruz ki, İslami amaçlar için gayri İslami hiçbir yola tenezzül edilemez. İslami kimliğin, söylem ve eylemin güçlenebilmesi, ancak Kur’an’ın ve onun şahidi Hz. Muhammed’in gösterdiği yolda yürüyerek sağlanabilir. Ve bunun için, zulüm ve ifsad düzeni ortadan kalkana kadar mücadele edilmelidir. Tevhid ve adalet tesis edilmeden, başörtümüzün ve namazımızın yasaklanmasının önüne geçemeyiz. Başörtümüz, namazımız, orucumuz, kurbanımız nasıl Allah içinse, direnişimiz de ancak onun içindir. Bizi bu öncelikten koparacak, hiçbir günübirlik siyasete prim vermeyeceğiz.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 90. HAFTA basın açıklamasından.

 

KIŞLA TİPİ EĞİTİME HAYIR!

Baskı ve yasaklarla dolu bir eğitim ve öğretim yılı daha geride bıraktık. Bu süre içinde eğitim kurumlarından her gün yeni şiddet ve vahşet haberleri geldi. Okullarda hırsızlık, kavga, yaralama, uyuşturucu, hatta cinayetler bile sıradanlaştı. Nesil bozulurken, ahlaki değerlerden ve insani erdemlerden koptu. İktidar kavgası verenler ise kendilerine sadık köleler yetiştirebilmek için bu yaşananlara sessiz kaldılar. Sadece kendi çıkarlarını koruyup kollamayı tek görev bildiler. Okulları kışla gibi gören ve buna göre hareket eden zihniyet, eğitimdeki yozlaşmanın üstünü yasaklarla örttü. Eğitim sistemindeki çarpıklıkları, yaşanan haksızlıkları ve uygulanan yasakları eleştirenleri ise cezalandırarak susturmaya çalıştılar. Düzenledikleri panelde eğitimdeki ideolojik baskılara itiraz ettikleri için Mehmet Pamak, Yusuf Tanrıverdi ve Mesut Avan ağabeylerimizi 301. madde ile tehdit ettiler. Ne ilginçtir ki; bu ahlaksızca işi yaparken, en büyük desteği de AK Parti yönetimindeki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden buldular. Merak ediyoruz: Yarın meydanlara çıkıp özgürlük vaat edecek olanlar, işbaşında yaptıkları uygulamaları nasıl izah edecekler?

Sakarya Başörtüsü Platformu, 92. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-10

LÂL MESCİDİ KATLİAMINA PROTESTO

ABD’nin kuklası Pakistan Devlet başkanı Pervez Müşerref  bir süre önce ABD istihbaratlarına dayanarak Pakistan’daki medreselerde “militan” yetiştiriliyor iddiasıyla yedi ayrı mescidin bağlı bulunduğu Lal mescidini yıkmak istemiş müslümanlar ise bunu kabul etmeyerek mescidlerini yıktırmamak için direniş başlatmış, özellikle kız öğrenciler günler süren oturma eylemleri yapmışlardı. Bunun üzerine ağır silahlarla mescide saldıran Pakistan devlet güçleri 73 müslümanı hiçbir suçları yokken katlettiler. 73 Şehidin cenaze törenlerine binlerce müslüman katılarak bu katliamın hesabının sorulacağını haykırarak intikam yeminleri etti. İslam coğrafyasının her tarafında kan döken haksız yere insanları katleden ABD,İsrail ve onların işbirlikçiliğine soyunmuş yerli katilleri protesto ediyoruz. Lal Mescidinde şehid olanlar ölümsüzdür ve onlar Rableri katında rızıklandırılacaktır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 96. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-08

SORUMLULUK VEKİLLERDE DEĞİL ASILLARDA!

Türkiye toplumu yarın bir kez daha sandık başına gidecek. Böylelikle, toplumun asıl sorunlarına değinmeden yürütülen seçim çalışmaları son bulacak ve yıllardır tekrarlanan seçim oyunu bir kez daha oynanacak. Toplumda, kendi kaderini kendi oylarıyla tayin ettiği hissi uyandırmak için tezgâhlanan bu suni oyunun, gerçekte yine büyük bir değişikliğe yol açmayacağını, 22 Temmuz seçiminin de, egemenliğin kayıtsız şartsız silahlı bürokraside olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini bir kez daha göreceğiz maalesef…Geride kalan haftalar boyunca miting meydanlarında sergilenen trajikomik sahneler, Türkiye siyasetinin çapsızlığını yeterince ortaya koymuştur. Toplumsal sorunları anlamaktan aciz, çözüm üretmek yerine sığ polemiklere sığınan, hamakat ve hamaset kokan demeçler veren siyasetçilerin, sistemin kirli çarklarını değiştirmesi mümkün değildir. Koltuk ve menfaat uğruna oynanan ayak oyunlarıyla Ankara’ya kapak atma çabası içinde olanların ezici çoğunluğu, toplumun ezilen, sömürülen, hakları gasp edilen, dışlanan, aşağılanan ya da bir kenara itilen kesimlerini temsil edemeyecektir.

Büyük bir çoğunluğu oluşturduğu halde yarınki seçimlerde Meclis’te tek temsilcisi dahi bulunmayan en önemli kesimlerden biri de başörtülülerdir. Bu gerçek dahi tek başına, nasıl kirli bir sistem oyunuyla karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir. Bu acı gerçekleri değiştirmek ise içinde bulunduğumuz koşullarda vekillere değil asıllara düşmektedir. Sistemin kirli gerçeklerini değiştirmeye yetmeyecek bir pusulaya basılacak mühür ile kimse sorumluluktan kurtulacağını düşünmesin! Herkes, kendi geleceğinin darbelerle çalınmasına, hak ve özgürlüklerinin silah tehdidiyle gasp edilmesine; düşünce, inanç, dil ve kimliğine yönelik yasaklara karşı daha duyarlı davranmak zorundadır. Sakarya Başörtüsü Platformu olarak, seçimimizi kukla partilerden değil İslami direnişten yana yaptığımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 97. HAFTA basın açıklamasından.

 

DİRENİŞ 100. HAFTADA

28 Şubat askeri darbesinin ardından her geçen gün yaygınlaştırılmaya çalışılan başörtüsü yasağına karşı ilkeli ve tavizsiz bir mücadele yürütebilmenin bunun ibadi bir sorumluluk olduğu bilincinden hareket etmekle mümkün olduğunu bilerek eylemlerini sürdüren Sakarya Başörtüsü Platformu toplumsal ve sosyal sorunlar karşısında çözümün başka mercilere egemenlerin insafına terk edilerek değil bizzat sorumluluk ve inisiyatif alarak fedakarlık yaparak ve bedel ödeyerek elde edilebileceğini savunduk ve bugün de aynı şekilde savunuyoruz.

Bizler, Sakarya Başörtüsü Platformu olarak bu 100.basın açıklamamızda, Yüce Dinimiz İslam’ı özgürce yaşamamıza engel olan bu zihniyete karşı dinimizi ve kimliğimizi savunmak zorunda olduğumuzu vurgulamak istiyoruz. Bizler inançlarımızı savunmak değerlerimizi korumak zorundayız. Müslümanlar Kur’an’ın aydınlığı ve Rasul’ün örnekliğini hangi çağ ve şart altında olursa olsun yaşamakla yükümlüdürler. Müslümanlar kardeşlik ve dayanışma şuuru içerisinde zulme ve zalimlere karşı direnmek durumundadırlar. Müslümanlar tevhid ve adalet ilkesinden sapmadan Rablerinden sabır ve namaz ile yardım dilemekle sorumludurlar. Bizler biliyoruz ki, bu ülkede baskı yasak ve zulüm altında yaşamak bir kader değildir. Yapılamaz edilemez söylenemez denilen tüm şeyler bizlere şeytanın birer vesvesesi olabilir. Bizler biliyoruz ki zalimin zulmüne karşı direnmek ertelenemez açık bir sorumluluktur.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 100. HAFTA basın açıklamasından.

2015-sakarya-basortusu-platformu-yil-2-09

SİLAHLI BÜROKRASİ HANGİ HESABIN PEŞİNDE?

Başörtüsü yasağı sorununu çözmek veya en azından halkın beklentisi üzerinden aldığı oylarla hükümete gelen AKP en sonunda Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya göndermeyi başardı ya da başka bir deyişle askeri bürokrasi Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasına izin verdi. Bürokratik dayatmaların laik zorbalıkların baskılarına karşı elde edilmiş önemli bir kazanım gibi görünen Cumhurbaşkanlığına Abdullah Gül’ün seçilmesinin aslında aynı zamanda üzerinde iyi düşünülmesi gereken yönlerde içerdiği açıktır. Aylardır Çankaya’yı son kale olarak görüp bu şekilde propaganda yapan yönetici elitler ile diğer mutlu azınlığında durumu kabullendiği yapmış oldukları açıklamalardan anlaşılıyor.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk katıldığı resmi tören olan GATA’nın mezuniyet töreninde askerlerin belirgin tavır ve tepkilerine maruz kalan Abdullah Gül 30 Ağustos törenlerinde bu sefer aynı tabloyu yaşamadı. Kendisi asla kabullenilmeyen ve hatta GATA’nın diploma töreninde kendisine selam dahi verilmeyen Abdullah Gül ertesi gün ki 30 Ağustos törenlerinde sık sık Büyükanıt’ın selamını almak zorunda kaldı. Büyükanıt’ın şahsında askerin böylesi açık bir tavır değişikliği içerisine girmesi hiç de hayra alamet bir durum olarak gözükmüyor. Dükkanı kapattığını söyleyen Genelkurmay, ya dükkanda tadilat yapmayı düşünüyor ya da müslümanlardan önce  onlar tarafından diğer büyük tehdit olarak görülen Kürtleri aradan çıkarmanın ince hesaplarını yapıyor.

Kendisine bölücülük ve irtica gibi iki temel hedef seçmiş askeri bürokrasinin böylesi bir hesabın içerisine girmesi hiç de yabana atılacak bir alternatif değil aslında. Çünkü askeri vesayet Kürt meselesi konusunda Abdullah Gül’ü her gördüğü yerde selamlayarak geniş muhafazakar kesimleri yanına çekip Kürtlerin hakkından gelmeyi planlıyor olabilir. Yoksa askeri vesayetin  boş yere selam vermediği, vermeyeceği bu ülkenin kısa tarihini bilenler açısından önemli bir tecrübedir. En azından kendi normları içerisinde çelişki yaşamayan bu yeni sınıfın, peş peşe böylesi çelişkili durumlara  düşmesi  gözettiği bir çıkarı olduğu anlamında okunmalıdır.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 103. HAFTA basın açıklamasından.

 

BAŞÖRTÜSÜNE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ 2. YILINDA

İslam’ın açık bir emri müslüman halka rağmen yasaklanıyor. Başörtülü kızlar kazanmış oldukları üniversitelere kayıt yaptıramıyor. Rektörlerin yasak sesleri müezzinlerin ezan seslerine karışıyor. Evet, tüm bu olup bitenler camilerin açık olduğu, herkesin namazını rahatça kılabildiği bu ülkede yaşanıyor. Bizim ise bundan tam iki yıl önce, tevhid ve adaleti merkeze alarak başlatmış olduğumuz direnişimiz ise bu hafta üçüncü yılına giriyor. Bu ülkenin müslüman halkına, müslüman halkın İslami hak ve taleplerine karşı ısrarla ve acımasızca sürdürülen Başörtüsü yasağı uygulamasının artık kanıksatılmaya çalışıldığı bir ortamda, yasağa karşı başlatmış olduğumuz eylemlerimizin 104.’sünü yapmanın onurunu yaşıyoruz. Müslüman halkın yıllardır umudunu bağlamış olduğu siyaset kurumu bu yasağı kaldırmada yetersiz ve etkisiz kalmıştır ve halen de kalıyor. Öyle ki; yetersiz kaldığı gibi, geniş halk kesimlerine umut olma, vermiş olduğu vaatlerle halkı oyalama gibi bir çıkmazın içinde halkında aynı çıkmazda kalmasına sebep olmuştur ve halen de oluyor.

Sakarya Başörtüsü Platformu olarak her zaman söylediğimiz gibi; çözüm başka mercilerde değil, Allah’ın Kitabı olan Kur’anı Kerim’de ve Hazreti Peygamberimizin örnekliğindedir.

Sakarya Başörtüsü Platformu, 104. HAFTA basın açıklamasından.

Bir cevap yazın