Yaklaşıyor yaklaşmakta olan…

“Yaklaşıyor yaklaşmakta olan…”*

İçine girdiğimiz “seçim sarmalı” 24 haziran’la devam ediyor. Toplumsal dönüşümün devlet tarafından kıskaç içine alındığı yaklaşık 40 senelik bir sürecin sonuna gelmiş durumdayız

Görünen o ki 24 haziran, önümüzdeki yıllara damgasını vuracak bir toplumsal değişim dalgasının dinamiklerini daha önce görülmemiş şekilde açığa çıkaracak .

Devlet zirvesinde bir iktidar değişimine gebe olan seçim, toplumsal değişimin talepleri üzerinden yeni bir denge bulma sadedinde bir dizi dönüşüme de öncülük etmek zorunda kalacaktır.

16 yıllık akp iktidarı sonrasında,  ortaya çıkan enkazın toparlanabilmesi için orta vadede birkaç seçim ve referandumun daha ( parlamenter sisteme dönüş için yeni bir anayasa değişikliği ve referandum, arkasından yeni bir anayasayı yapabilecek yeni bir kurucu meclis için seçim ve ardından bu meclisin yapacağı yeni anayasanın oylanmsı için bir referandum daha…) yapılması gerekecektir.

Ancak bu dönüşümde halkların/ümmetin belirleyici bir rol üstlenebilmesi, toplumla devlet arasındaki köklü çelişkinin, nihai olarak olmasa bile en azından bir “pata” durumu yaratabilecek şekilde çözülebilmesi için daha epey yol almamız da gerekiyor.

Güçler ayırımı, parlamento, temsili demokrasi, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü.. gibi başlıkların “batı işi” birer fantezi olarak algılandığı bir tarihsel süreç içinden, örgütlenmenin, dayanışmanın, ilkesel muhalefetin ve özgürlüğün bedelini ödeyerek geçiyoruz ve işimiz henüz yeni başlıyor.

Dolayısıyla seçim sonuçları üzerine aktüel bir değerlendirmenin ötesinde daha uzun erimli, sıcak siyasete mesafeli bir değerlendirme amacındayım.

Akp’nin iktidara geldiği kasım 2002’deki seçim zaferlerinin ardından yaptığım seçim değerlendirmesi yazısında  akp ‘yi iktidara taşıyan sosyolojiyle ilgili şöyle bir tespit yapmıştım ;

Sistemin kendini korumak için kimliksiz yurttaşlar oluşturma siyasetinin sonuçta kimliğini ve meşruiyetini yitirmiş bir politik sahneye dönüşmesini iç çelişkilerinin bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Böyle bir politik alanda “merkez” kavramı meşruiyet krizinin de merkezini oluşturuyor aslında. Cumhuriyet projesinin sınıfsız-imtiyazsız bir ulus yaratma iddiası, çevrenin geçte olsa modernleşmesiyle geçerliliğini yitirdi. Zira modern toplum aynı zamanda sınıflı bir toplumdur. Hem modern olup hem de sınıfsal çelişkileri ortadan kaldırmanın mantıksal sonucu ya bir proleterya diktatörlüğü ya da milli-ebedi şef iktidarıdır.

Dolayısıyla gelinen noktada merkez kavramının egemenlerin tüm yeniden yapılandırma çabalarına rağmen tarihsel geçerliliğini yitirmiş olduğunu iddia edebiliriz. Sistemin merkezi artık, batılı-liberal-kapitalist zincire eklemlendiği sosyo-ekonomik zemindir, bunun dışında kalanlar ise aynı partiye oy verseler bile; ötekiler, çevredekiler, marjinaller olmaya mahkumdurlar. O açıdan merkezin yukarıda değindiğimiz gibi yol göstericisini yitirmiş bir halkın içgüdüleri ve duygularının yönlendirmesiyle toplandıkları sanal bir alan olduğunu söyleyebiliriz.

Hali hazırda da zaten cumhuriyete ilişkin yeni merkez tayininin sancısı çekilmekte ve Ankara’nın öncelikli sorunu şu anda batıyla bu yeni merkezin yerini ve içeriğini belirlemeye yönelik mücadele… (kemal)dervişle başlayan süreç; ulus devletin geçerliliğini ve anlamını yitireceği, Türkiye’yi batı-kapitalist-taği sistemine entegre edecek bir yapısal dönüşümün ekonomik ayağı; Bunun siyasal ayağı ise AB süreciyle devam etmekte. Bu sürece ise ordunun mukavemetini ve ara çözümler arayışlarını izliyoruz. Bizim asıl işaret etmek istediğimiz AK partinin üzerine yerleşmeye çalıştığı merkezin oradan taşınmış olduğu. Tabii bu hedef ıskalamanın yol açtığı ikinci bir yanlış ise hitap edilen kitleye münhal bir adresin gösterilmesi…

Ak partinin tüm programı “biz daha iyi yönetiriz” şeklinde özetlenebilecek, teknokratça bir yaklaşımdan ibaret. Oysa bu içerisinde bulunduğumuz yapısal kriz üzerinde hiçbir dönüştürücü etkisi olmayacak, dibi çıkmış bir kayığın dümenini tutmaya çalışmak gibi ilginç(!) bir iddia… Ancak burada şunu da söyleyelim kî kısa vadede mali piyasalar açısından bir istikrar ve buna bağlı olarak döviz ve borsa üzerinde olumlu bir etkisi görülecektir ki bundan faydalanacak olan kesim sadece büyük sermaye yapılarıdır. Nitekim bu kesimlerin yeni hükümeti “bizim hükümetimiz” olarak bağırlarına basacaklarının işaretleri ilk günlerden alınmaya başladı. Ancak orta vadede IMF programının dayatacağı yapısal değişimler orta sınıfları (Özal’ın deyimiyle orta direği) süratle eritirken, sermayede de hızlı bir tekelleşmeye yol açacak ve sonuçta küçük ve orta ölçekli Anadolu aslanları da tasfiye olunacak. Yani Akpartinin seçmen tabanının -eğer IMF karşıtı politikalar izlenmezse- AK parti iktidarında nihai darbeyi yiyeceklerini söyleyebiliriz. “ (1)

Mezkur sosyoloji, 80 darbesiyle birlikte tüm toplumsal dinamiklerinin baskılandığı bir ortamda , mevcut siyasete ve Akp’nin ışıltılı hikayesine razı oldu!

Aradan geçen 16 sene yeni bir “merkez” arama; merkezi, cumhuriyeti parantez içine alarak, Selçuklu/Osmanlı tarihi içinde bir yere taşıma çabalarının da iflas ile sonuçlandığını gösteriyor!

Ancak yaşadığımız 16 senede 2002 koşullarından farklı olan yeni bir şey var; Akp iktidarı tarafından mantıksal sonuçlarına ulaştırılan, en kabasından bir siyasi retoriğe indirgenen ve tamamen tüketilen muhafazakar/popülist/sağ siyasetin yarattığı enkazın içinden doğan, yeni toplumsal dinamikler…

Gezi direnişi’ den itibaren yorumlamaya çalıştığım yeni bir süreç; türkiye orta sınıflarını büyük oranda politize ederek,  ortak sorunlar karşısında “ortaklaşma”yı yaygınlaştıran, “kimlik siyaseti”nin tek boyutlu, dikine örgütlenmiş yapısını deforme ederek hem sınıfsal ve hem de “yurttaşlık” temelinde derinleşen yatay örgütlenmeleri hızlandırdı. (2)

24 haziran seçimleri arefesinde bir kez daha ortaya çıkan mobilizasyon  “tolumsal muhalefet”in bir kez daha “siyasal muhalefetin” önünde ve ona yol gösterici bir rol üstlendiğini gösteriyor.

Bu açıdan önümüzdeki seçim sonuçları ne olursa olsun akp iktidarının en trajik ve ekstrem boyutlarıyla temsil ettiği siyaset ve toplum algısının “Türkiye”yi yönetemeyeceği gerçeği üzerinde durmamız gerekiyor.

Hala toplam seçmenin %70 ini oluşturduğu zannedilen! bir sağ seçmen havuzunun başını tek başına tutup, ilanihaye iktidar olacağı vehmi ile avunan bir “akıl” , ne toplumu ne de siyasal dinamikleri kavrayamadığını gösteriyor. Mevcut statüko 2018 türkiye’sini taşıyabilecek, nerdeyse tamamen dönüşmüş bir sosyolojiyi ikna edebilecek gücü yitirmiş durumda.

Seçim süreci içindeki muhalif siyasal partilerin tabandaki toplumsal dönüşümü kavrayabildikleri ölçüde dönüşümün bir parçası olabilme şansı yakaladıklarını görüyoruz.

Ekonomi başlığı üzerinden oluşmuş bir memnuniyetsizlik dalgasının, yıllardır tabanda devam eden çevre savunmalarından  taşerona karşı  mücadeleye kadın dayanışmasından KHK dayanışmasına, mahalle birliklerinden ve  iş cinayetleri ne karşı duyarlılığa kadar bir dizi taban örgütlenmesi ve kamuoyu çalışması ile tecrübe kazanmış,  görünür hale gelmiş ve “gezi direnişi” ile özgüven oluşturmuş bir toplumsal dinamiğin üzerinde yükseldiğini tespit etmemiz gerek .

Memnuniyetsizliğini,  başlarındaki liderler dışında hiçbir farklılıkları olmayan partilerin birinden diğerine oy vererek çözebileceğini düşünen bir sosyolojiden bugün siyasal partileri değişime zorlayan bir toplumsal dinamizme varılmış olması asıl üzerinde yoğunlaşılması gereken alandır.

Gerek 24 haziran öncesi gerek sonrasında ortaya çıkan hareketlilik; Taban örgütlenmelerinin mevcut iktidar yapısını yıkabileceklerinin farkına varılması bile aslında tek başına büyük bir bilinç sıçraması yaratmıştır.

Tavrını “iktidar”ın, ve her iktidarın bir ilahlık iddiası olduğu gerçeğinin karşısında durma şeklinde belirleyen tüm siyasetlerin, “devlet” hikayesinin tarihselliği karşısında “insan ve ümmet”in hakikiliği üzerinden yapacakları çok işleri, inşa edecekleri daha çok uzun bir yolları var.

Ve İnsanın hikayesine anlamını veren Vahyin takipçileri elbette bu sürecin tartışılmaz parçaları olmaya devam edecekler.

KADRİCAN MENDİ / PLATFORM HABER

 

*Necm suresi 57. Ayet   اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ

1- http://www.haksozhaber.net/okul/article_detail.php?id=3483

2- ilgili makaleler :

http://platformhaber.net/?p=21969

Seçim öncesi toplumsal dinamiklere kısa bir bakış

http://platformhaber.net/?p=22370

Seçim öncesi toplumsal dinamiklere kısa bir bakış (2)

http://platformhaber.net/?p=22373

Seçim öncesi toplumsal dinamiklere kısa bir bakış (3)

http://platformhaber.net/?p=22377

AKP’yi Kim Kurtaracak?

http://platformhaber.net/?p=22388

AKP’NİN PiRÜS ZAFERİ*

http://platformhaber.net/?p=22734

Bir cevap yazın